Vali’ye Şok Denetleme; Müfettiş Geliyor
Merkezi otoriteyi sağlamak için denetleme her zaman olmalıdır. Yapılan hataların bedelleri mutlaka ödenmelidir. Eğer bir yönetici bedeli ödeyemiyorsa veya ödemiyorsa o zaman müfettiş ile denetlenmeli ve gereken cezai işlemler uygulanmalıdır. Bu yüzyılların getirdiği kuraldır. Çeşitli sorunları olan bir şehirde yaşayan halk mutsuzsa bunun sorumlusu kimdir?
İşte bu soruyu Pers İmparatorluğu ‘’valiler’’ diye cevaplamıştır. Tam milattan önce 550’li yıllarda ortaya çıkan denetlenme işlemleri günümüze kadar ulaşması Perslerin uygarlığa kattığı bir faydadır.
Persler, Anadolu’da hüküm sürerken Anadolu’nun tamamını yönetemeyeceklerini anlamışlardı. Bunun üzerine Anadolu’yu çeşitli şehirlere böldüler. Bu şehirlere de ‘’satraplık’’ adını verdiler. Anadolu neredeyse şehir devletleri konumuna gelmişti. Pers İmparatoru bu şehirlere merkezden birer vali atadı. Valiler kendilerine söylenen şehirlere gidip yerleştiler ve şehri yönetmeye başladılar. Ancak bazı yönetimlerde oluşan usulsüzlük Perslerin de başına gelmişti. Şehirlerde istedikleri gibi hareket eden valiler kural ve kaide dinlememeye başlamışlardı. Bunu gören Pers İmparatoru hemen bütün şehirlere müfettiş göndermeye karar verdi.
Müfettiş haberini alan valilerde bir panik havası esti. Çünkü İmparator’un hiç acıması yoktu ve bedelini canlarıyla ödetebilirdi. Şehirlere, merkezden gelen müfettişlere ‘’şahkulağı’’ veya ‘’şahgözü’’ de denilse de tarihe denetleme yapan ilk müfettişler olarak geçmişlerdi.
Ülkenin şehirlere bölünmesi, valilerin denetlenmesi Perslerde merkezi otorite olduğunu ve adaletli olduklarını gösterse de diğer medeniyetler gibi Büyük İskender’e dayanamadılar. Büyük İskender ile aralarında çeşitli savaşlar yapıldı ve en sonunda yıkılmışlardı.
Perslerde valilerin denetlenme hikâyesini birçoğumuz bilmese de Zerdüşt olduklarına hepimiz biliriz. Zerdüştlük Mecusiliğin temelini, Pers İmparatoru hâkimiyetinde atmıştı. Ateşi kutsal kabul eden persler iyi ve kötü ruhların birbirleri ile savaş yaptığını düşünürlerdi. Eğer gerçekte iyi ve kötü ruhlar savaş yapsaydı bu savaşı kim kazanacaktı?
Kimimiz iyilik kimimiz kötülük diye cevap veriyoruz. Hatta yap iyiliği balık bilmezse halık bilir diyoruz. Ya da kötülük diyerek can çıkar huy çıkmaz, bir insan yedisinde neyse yetmişinde de odur diyoruz. Bizler de farkında olmadan içimizde iyilik ve kötülüğü savaştırıyoruz. Bir insan bir iyilik yapınca ona hemen iyi yaftasını yapıştırıyoruz. Ya da tam tersi bize ufacık bir zararı dokunduğunda (bilerek veya istemeden) hemen onu kötü ilan ediyoruz. Oysaki hayat gri renklidir. Kimse salt iyi veya salt kötü değildir. Bazen iyidir bazen kötüdür. Günlük rutinimiz, yaşadıklarımız, çevremiz… Her şey bizim iyi veya kötü olup olmamamızı etkiler. Bu sebeple bizler; keskin cümleler kurmak yerine gri rengini kabul etmeli ve öyle yorum yapmalıyız gibime geliyor.