featured

FAKİR DEĞİLSİN AFRİKA!

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bir kıta düşünün, hem dünyanın en zengin yeri hem de dünyanın en fakir yeri.. İkisinin aynı anda olması mantığa pek sığmasa da maalesef bu yer dünyada mevcut. Afrika kıtası..

Afrika kıtası diğer kıtalara göre çok zengin bir kültür, medeniyet ve sanat mirasına sahiptir. Mısır medeniyeti, İslam kültürü, yerli Afrika kabilelerin yaşam tarzı adeta bir sentez oluşturmuştur. Üretim ile sanat iç içe olduğundan üretilen eşyalarda adeta görsel şölen ile karşılaşırız. Afrika kıtası sanatın yanı sıra kakao, altın, elmas ve su kaynakları açısından oldukça zengin bir kıtadır. Ancak Afrika bu zenginliklerden yararlanamıyor.

Dünyanın en zengin su kaynaklarının Afrika kıtasında olduğunu biliyor muydunuz? Peki, dünyanın en zengin su kaynaklarının Afrika’da olmasına rağmen burada susuzluk oranının çok yüksek olduğunu biliyor muydunuz? Halen Afrika’da 300 milyondan fazla insan su sıkıntısı çekiyor ve temiz suya ulaşamıyorlar.. Temiz suya ulaşamadıkları için kirli göllerden su çeken köyler var.

Afrika’da Avrupa ve Amerika’nın üç dört katı kadar hidroelektrik gücü var. Yani akan suyun gücünden elektrik enerjisi üretebilme potansiyeli. Peki, ne yok? Su !?

Afrika’nın Burundi ülkesi, fakirliğin yanı sıra 2018 yılında yapılan araştırmalara göre dünyanın en mutsuz ülkesi seçilmişti. Burundi halkı nasıl mutsuz olmasın? Yolsuzluk onlarda, altyapı eksikliği onlarda, ulaşım sıkıntısı, eğitim yetersizliği, açlık ve en önemlisi sömürgecilik onlarda.

Osmanlı Devleti 1517 yılında Mısır’ı fethedince, ancak Afrika kıtasına ulaşabilmişti. Sonra sırasıyla Cezayir, Tunus, Trablusgarp’ı alarak orada hâkimiyet kurdular. Bu zaferlerin kokusunu alan Avrupalılar ise Afrika’daki bu ekonomik gücü görünce koşturarak Ümit Burnu’ndan dolaşıp Hint Okyanusu’ndan Afrika’ya ulaştılar. Çünkü Avrupalılar değerli madenler, altın, baharat ve köle istiyorlardı. Osmanlı Devleti ise devlet politikası olarak buna karşıydı. Bu sebeple Afrika topraklarında Avrupalılar ile mücadeleye başladı ve kazandı. Hint seferlerinden sonra Habeşistan da Osmanlı hâkimiyetine girmişti. Ancak Osmanlı bu yüzyıllarda hem Avrupa’da hem Afrika’da savaşlar vermesi ve Afrika’nın merkeze epeyce uzak olması sebebiyle Afrika’da daha fazla ilerleyemedi ve Avrupalı devletleri durduramadı..

Avrupalılar, Afrika’dan altın ticaretini yeteri kadar alınca (sömürünce) sıra fildişi, baharat, palmiye yağı ve köle ticaretine gelmişti. Böylece Afrika’dan Avrupa şehirlerine köle satımı başlamıştı. Angola kıyılarında köle pazarları kurulmuştu. 19. yüzyıla kadar devam eden köle ticareti Afrika’yı olumsuz yönde etkilemişti. İstatistiklere göre otuz milyona yakın köle Avrupa’ya satılmıştı.

Tarihçi Herodot, Nil Nehri’nin Mısır’a Tanrı’nın bir hediyesi olduğunu söylemişti. O zamanlar medeniyet kuran Mısırlılar bugünkü Afrika’nın içinde bulunduğu durumdan haberleri olsa muhtemelen Nil Nehri’ne bakmadan kaçarlardı.

 

FAKİR DEĞİLSİN AFRİKA!

Giriş Yap

Kriter Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!