İNANMAMANIN NEDENİ, DELİLLERİN YETERSİZLİĞİ DEĞİLDİR.
“Onu, günahkârların kalplerine böyle soktuk. Bu yüzden, acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.” (Şuara 200 ve 201)
Dikkat edin bu kişilerin inkârı Kur’an bilgisine sahip olmadıkları için değil. Bu insanların Kur’an-ı Kerim’i inkar etmesinin, küçümsemesinin nedeni Kur’an-ı Kerim ile ilgili bilgi sahibi olmadıklarından değil, sadece şartlanmış olduklarından dolayı inkar eder, iman etmezler.
Ayette Onu, günahkarların kalplerine böyle soktuk, Burada özellikle Allah (C.C) kıyamet gününe kadar insanlara Kur’an-ı Kerim’i tanıtacak, kalplere sokacak ki, insanlara hesap sorsun. Tanıtmadığı bir şeyden hesap sormayacak. Yarın “biz Kur’an-ı Kerim’i duymadık, bize böyle bir kitap söylenmedi, bilgi sahibi değildik” gibi mazeretleri geçersiz kılan bir ifadedir.
Allah, Kur’an-ı Kerim’i hesaba çekeceği insanların tamamına ulaştırır. Kime ulaştırdıysa bazısı inkâr eder mücrim olur, bazısı iman eder Müslim olur.
Neml süresi 14. ayetine dikkat edersek;
“Doğruluğuna kanaat ettikleri halde, haksızca ve büyüklenerek mücadele ettiler. Ama bozguncuların sonlarının nasıl olduğuna bir bak!”
“Vahyin Allah’tan olduğuna kanaat getiren fakat inkârda inat edenler” diyor.
İman etmiş kalbi mutmain olmuş ama inkâr etmesi gerekiyor. Çünkü iman ettiğini söylediği zaman istediği yere gidemeyecek, istediği gibi kazanamayacak, istediği gibi harcayamayacak, istediği gibi giyinemeyecek onun için İNKÂR etmesi gerekiyor.
Ayete dikkat edelim KANAAT etmiş ama İNKÂR etmesi gerekiyor. Herkes yatarken sabahın nurunda kalkacağım namaz kılacağım olmaz ki, otuz gün boyunca sabahtan akşama kadar nasıl aç kalacağım hadi kışın neyse yazın nasıl yapacağım olmaz ki, zaten parayı zor kazanıyoruz bir de vergi ödüyoruz şimdi 40 da bir nasıl fakirlere zekât vereceğiz olmaz ki, kendince böyle savlar üretecek…
İnanmamanın nedeni DELİLLERİN YETERSİZLİĞİ DEĞİLDİR.
İkna olamamak ya da uygun ortamın olmaması değildir.
En’am Suresi 7. ayetinde “Eğer biz bu Kur’an’ı bir kırtasiye halinde indirseydik sözlü değil Allah’tan geldiği halde ilk defa elleriyle dokunsalardı yine iman etmeyecekler bu apaçık büyüdür diyeceklerdi.”
Yine En’am Suresi 111. ayette “Eğer biz onlara melekleri indirsek veya kabirden ölüler onlarla konuşsa dese ki “BİZ GİTTİK GÖRDÜK” deseler her şeyi önlerine döksek bunlar yine iman etmezler.”
İman etmemelerinin sebebi ortamın müsait olmaması değildir.
İman etmenin en uygun olduğu ortamda bile yani vahyin geldiği evde bile iman etmeyen İblis, Nuh ve Lut’un karısı Nuh’un oğlu, İbrahim (a.s)’ın babası…
Peygamberin yatağına baş koyan karısı da peygamberin sülbülden gelen çocukları da vahyin geldiği mekânda ve zamanda iman etmeyebiliyor. İman etmek için bundan daha UYGUN MEKÂN ve bundan daha UYGUN BİR ZAMAN olabilir mi?
Hatta Şeytan, Allah’la konuşuyor;
Âlemlerin Rabbi “Sen niye secde etmedin” diyor.
İblis “Çünkü beni ateşten yarattın onu çamurdan yarattın çamur ateşten daha değerli değil ki” diyor.
Karşılıklı birbirini görerek konuşanlar Allah ve İblis.
Allah’la konuşan bir varlık daha ne delil isteyebilir ki ama iman etmedi. İblis Allah’la konuşurken iman etmedi. İman etmenin coğrafya ile ortamla, zamanla alakası yok. Nuh (a.s)’un oğlu da öyle, İbrahim’in babası da böyle.
Bunun tam tersi inkâr etmenin en uygun olduğu ortamda, iman etmenin imkânsız görüldüğü ortamda ve zamanda da iman olabiliyor.
Firavunun sarayında nasıl iman edeceksiniz ki ne zaman müsait ne de ortam!
Allah daha dünyada iken bütün insanlara hatırlatıyor Tahrim Suresi 11. ayetinde “Bu cennet ehli bir kadındır.”
“Allah, iman eden kimselere, Firavun’un hanımını örnek verdi. Hani o, “Rabb’im! Katında, benim için Cennet’te bir ev yap. Beni Firavun ve yaptıklarından kurtar. Ve zalimler topluluğundan beni kurtar.” demişti.
Allah, kıyametin sonuna kadar bütün Müslümanlar bu duayı okusun diye Kur’an’ına koymuştur. Bu kadın kim Firavunun karısı Asiye…
Firavun’un sarayında olmak iman etmeye engel olmadı. Hatta empati yapın kraliçesiniz ve bütün Mısır’ın güzellikleri elinizin altında.
Çalıştığınız kurumlarda Müslümanca yaşamak çok zor diyoruz. Ama Asiye’nin ortamından hiç kimsenin ki daha zor olamaz.
Gafir Suresinde firavunun sarayında bir adam iman etmiş ve imanını saklamış sonra açıklamış neredeyse surenin yarısı bu olayı anlatır iman etmenin de inkar etmenin de zemini zamanı olmadığına bir örnekte budur.
Ebu Cehil de Ebubekir de aynı mesajın muhatabıydı birisi iman etti, birisi etmedi.
İman etmesinin AKILLI olmasından veyahut da diğerinin APTAL olmasından değildi.
İman Meselesi aslında bir bilgi meselesi de değildir.
İslam’ın ilk kadın şehidi Sümeyye erkek olarak da Yasirdir.
Şöyle bir düşünün Sümeyye şehit edilirken Yasir şehit edilirken şehadeti öven kaç tane ayet var, ya da cihadı teşvik eden kaç tane ayet var?
Hiç yok.
Bu iki çok büyük şahsiyeti canlarını verecek kadar fedakarlık noktasına getiren nedir?
ALLAH RESULÜNÜN EMİN olmasıdır.
Ona çok güvenilmesidir.
Başka bir şey yok!
Peygamberimiz bir müddet sonra Habeşistan’a hicret emri veriyor Peki Kur’an-ı Kerim’de kaç tane ayet var hicreti öven hicrete teşvik eden. Hiç yok. Hiç bilmediğiniz bir diyara her şeyinizi terk ederek gidiyorsunuz. Peki, bu fedakârlık noktasına getiren nedir?
Sizce…
Allah Resulü dediyse doğrudur, o güvenilirdir, emindir, başka bir şey yok!
İman etmek böyle bir şey, inkâr etmenin bahaneleri bu sebepten dolayı boş!
Allah’ın varlığı da, rububiyeti de ispat edilemez. İspat ettiğimizi zannederiz. O yüzden iman ayrı bir şeydir.
O yüzden de insanlar görmediği bir şeye iman etmezler, aslında gördüğü zaman bile iman etmezler. Allah, inkârcıları Kur’an’da nasıl anlatıyor; Cenneti cehennemi görüyorlar bizi tekrar dünyaya gönder iyi bir Müslüman oluruz.
Allah ne diyor YALAN SÖYLÜYORSUNUZ.
Dönseler aynısını yapacaklar.
Bu sebeple inkâr etmenin bahaneleri çok olabilir ama hiçbirisi geçerli değildir.
Bu işin başı TEVHİD. Ortası TEVHİD. Sonu TEVHİD.
Rabb’im bizi bu akide üzerine alsın..
Allahümme âmin
Selametle kalın!
