MUSTAFA AYDIN
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. YAŞAM
  4. HADİD VE KEHF SÜRESİNE FARKLI BİR BAKIŞ

HADİD VE KEHF SÜRESİNE FARKLI BİR BAKIŞ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

HADİD VE KEHF SÜRESİNE FARKLI BİR BAKIŞ

 “Ayrıca kendisinde büyük bir güç ve insanlar için pek çok yararlar bulunan demiri indirdik”  Hadid Suresi 25. Ayet

Günümüz astronomi ve fizik bilgilerine göre ağır elementler dünyada oluşamazlar. Günümüz fizikçileri bunu şöyle açıklamaktadır:

“Samanyolundaki dev yıldızlar hidrojeni yakarak helyuma dönüştürür ve açığa çıkan enerji kararlı kalmaları için yeterlidir. Örneğin güneş her saniye 564 milyon ton hidrojeni yakarak, 560 milyon ton helyum üretir. Açığa çıkan 4 milyon ton madde enerjiye dönüşür ve dünyamızdaki hayatiyeti sağlamaktadır.

Samanyolunda güneş gibi nice yıldızlar bulunmaktadır. Dev yıldızlar hidrojeni yakarak tüketirse, yıldızın merkezinde sıkışma olur ve aniden patlar. Buna süpernova patlaması denir. Böylece külleri etrafa saçılır. Bu küller kimyasal reaksiyonlarla demir, bakır, çinko, potasyum, kalsiyum, azot, silisyum, alüminyum vb. elementler olarak uzayın her yerine dağılır.

İşte biz ademoğlu bu dünyaya inmeden önce, Allah (c.c.) bizim için hayat kaynağı olan tüm elementleri dünyaya indirmiştir.

Ayetteki “demiri de indirdik” ifadesinde geçen “de” vurgusu hem demir hem de diğer elementler için bu gerçeğe dikkat çekmektedir.

Asıl benim burada dikkat çekmek istediğim hâdise şudur:

Kanın içindeki potasyum, sodyum, demir vb. ağır elementler uzaydan gelmiştir.

Çinli bir bilim adamı ilk bu gerçekle karşılaştığında hayrete düşmüş ve “biz uzayın çocukları mıyız?” demiştir.

Ayette demirin insanlar için çok yararlı olduğundan bahsedilmektedir. Hâlbuki bu ayet indiğinde insanlar demirden ancak kılıç yapıyorlardı. Ama bakın demir ile ilgili son bilimsel verilere:

Demir atomu olmaksızın evrende karbona bağlı yaşam olması mümkün olmazdı; süpernovalar olmaz, dünyanın ilk dönemlerinde ısınması gerçekleşmez; atmosfer ya da hidrosfer olmazdı. Koruyucu manyetik alan olmaz, Van Allen radyasyon kuşakları oluşmaz, ozon tabakası olmaz; insan kanında hemoglobini meydana getirecek hiçbir metal bulunmaz, oksijenin reaktifliğini yatıştıracak metal oluşmaz ve oksidasyona dayanan bir metabolizma meydana gelmezdi.

Demir atomunun önemi, bu açıklamalarla rahatlıkla anlaşılmaktadır. Kur’an’da özellikle demire dikkat çekilmesi de bu madenin önemini vurgulamaktadır. Tüm bunların yanı sıra Kur’an’da demirin önemine dikkat çeken bir sır daha vardır…

İnsan kanına kırmızı rengi veren hemoglobin demir maddesidir. Bazı yumuşakçalar ve eklem bacaklılar mavi kanlıdır. Çünkü kanlarının yapısında demir elementi yoktur ve bunların kanı hemosiyanin pigmentini içerir. Peki demir elementi yok ise kanlarına mavi rengi veren element nedir derseniz; bakır… Mesela atnalı yengecinin kanında demir yerine, bakır vardır ve kanı mavidir. Kısacası oksijen taşıma işini demir değil, bakır yapmaktadır.

Demir, karbon temelli yaşam için olmazsa olmazdır. Yani demir olmadan karbon temelli bir hayat düşünülemez. Hadid Suresi 25. ayette “Onda insanlar için faydalar vardır” denmesi sadece alet edevat, yapımına işaret ediyor değildir. Demirin kuvveti;

-Yerkürenin yaşam florası ve daha özel çerçevede insan kanındaki hayati rolü bakımından birincil,

-Alet edevat yapımı bakımından ikincildir.

Diyebiliriz ki demir; insan ve hayvan varlığının sembolü haline gelmiş kan ile hayati derecede ilişkili bir madendir.

Modern tıbba göre, mıknatıs tedavisinin plasebo etkisi dışında hiçbir anlamı yoktur. Kanın ferromanyetik yani herhangi bir mıknatısın manyetik alanı içindeyken o mıknatısın manyetik alan çizgileri ile aynı yönde mıknatıslanabilme özelliği olmaması da bunun en büyük kanıtıdır. Kan ferromanyetik olsaydı hastanede kullanılan MR cihazları insanları anında öldürürdü…! Çünkü kandaki demir mıknatıslansaydı MR cihazına girdiğimiz gibi kanı kendine çeker ve dolaşımı durdururdu. Ölüm kaçınılmaz olurdu.

Bütün mitolojide insanlar için kırmızı, cinler için mavi temsil edilmiştir. Hatta Yezidilikte şeytan tavus kuşu mavidir.

Tevrat’ta cinler üç şekilde isimlendirilmektedir.

1.İlahi varlılar,

2.Tanrının oğulları,

3.Düşmüş melekler.

İncil’de ise baş melek metatron ismi ile geçmektedir.

Şimdi yukarıdaki bilgiler ışığında Kehf Suresi 96. ayetteki Zülkarneyn (a.s.) kıssasına bakalım:

Bana (yeterince) demir madeni getirin” dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince “körükleyin!” dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, “Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım” dedi.”

Ayette geçen ateş olmuş demir ile üzerine dökülen erimiş bakırın, seddin nasıl oluştuğu üzerine tefekkür edenler tarafından insan biyolojisi hesaba katılarak da ele alınması gerektiği kanaatindeyim.

Demirin insan kanı üzerindeki etkisi ve sırları ile bakırın bazı cin boyutundaki varlıkların kanındaki ana maden olma ihtimali, bu ayetteki seddi, biyolojik ve genetik bir çalışmanın sonucu olarak da, bir katmanıyla sembolik bir ifade şeklinde düşünülebileceğini gösteriyor.

Allahu alem….

Selametle kalın…

HADİD VE KEHF SÜRESİNE FARKLI BİR BAKIŞ
Yorum Yap

Giriş Yap

Kriter Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!