MUSTAFA AYDIN
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. YAŞAM
  4. FARKINDALIĞIMIZI KAYBETMEMELİYİZ

FARKINDALIĞIMIZI KAYBETMEMELİYİZ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

FARKINDALIĞIMIZI KAYBETMEMELİYİZ

Çocuk doğduğu günden itibaren etrafına bakarak durumu algılamaya çalışır ve farkındalığını arttırır. Bu tepkiler, çocuk büyüdükçe artsa da bu artış lineer, yani doğrusal devam etmez. Belli bir yaşa gelince durur. Bunun nedeni hayatla ilgili meşguliyet ve sorumlulukları artarak, şunu yapmalısın bunu yapmalısın gibi farkındalığı bloke eden unsurlar devreye girmeye başlar.

Meşguliyetler yoğunlaştıkça farkındalık zayıflamaya başlar. Bu aşamadan sonra kişinin farkındalığını sürdürebilmesi için ayrıca bunu amaç edinmesi, bu doğrultuda özel çaba sarf ederek süreci ciddiyetle takip etmesi gerekir. Yoksa mevcut farkındalığı o girdap ve kısır döngü içerisinde kapana kısılıp kalıverir ve zamanla “ben nereden geldim, yaratılış gayem neydi” unutur gider.

Bir insanın kendisini, kendi sürecini, kendi yolculuğunu, kendisi ile alakalı temel büyüklükleri kısacası yaratılış gayesini unutması kadar dramatik bir şey yoktur. O yüzden Yüce yaratan böyle kimselerden muazzam bir öç alacaktır. Allah; Yüce, Aziz olan ve İntikam sahibidir…

Uyanık kalabilmemiz farkındalığımızı sürekli besleyebilmemiz için muazzam bir döngü ve sirkülasyon söz konusudur. Bu döngülerden birisi de gece ve gündüz döngüsüdür. Allah (c.c.) Furkan Suresi 62 ayetinde farkındalığımızı besleyebilmemiz için bunu böyle dizayn ettiğini haber veriyor. O öğüt almak isteyenler için geceyi ve gündüzü ardışık kıldı. Ayetteki hilafeten kelimesi halef ve selefteki gibi ardışık demektir.

Hep aydınlık olursa canımız sıkılır.

Bir renklilik olsun diye mi gece ve gündüzü art arda getirdi?

Hayır!

Ne için gece gündüz döngüsünü yarattı?

Öğüt almak isteyenler için.

Ayetteki “öğüt almak isteyenler için” ifadesi çok özenle seçilmiştir. Bunun yerine “öğüt için” deseydi öğüt almak bir mecburiyetmiş gibi anlaşılabilirdi. Ama değil. Hayat herkesin öğüt alabilmesi için çok çeşitli donelerle tasarlanıp kurgulanmış ancak bir espriye bağlanmış. Almak isteyenler bu öğüdü alabiliyorlar…

Ya almak istemeyenler..?

Etrafa yağmur gibi ayet ayet öğüt yağsa bile almak istemeyenlerin ilgi duymayanların niyetine girmeyenlerin hevesi olmayanların önüne kapanan bir dünya bu, bütün mesele niyet..

“Onlar kendi içlerinde hiç düşünmediler mi; Allah gökleri ve yeri başka şekilde değil, sadece gerçek ve belli bir ömrü olan varlıklar olarak yaratmıştır. İnsanların çoğu Rableriyle yüzleşmeyi göz ardı ederler.” Rum 8.

Rum Suresi 8. ayetinde Allah (c.c) “Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi?” buyuruyor. Bu tür sorular Arapça ifadesi ile bir miktar azar içerir. Cevabını arayan bir soru değil. Retorik bir sorudur. Nasıl düşünmezler diye çıkışarak hesap sorar ayet. Kaç kere düşündüğümüzü mü soruyor?

Hayır…

Peki neyi soruyor o halde?

Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi? Elbette ki çok kez düşündüler ama ayetteki asıl ifade kendi içlerindeki bu düşünceler sonucunda farkına vardıkları halde gereğini yapmıyorlar şeklinde bir azar niteliği taşır.

Allah (c.c.) Mümin Suresi 82. ayetinde “onlar yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı?” diyor. Ne kadar müthiş bir ayet. Farkındalığımızı yaşamak istiyorsak gezip dolaşacağız. Başka tecrübeleri dinleyeceğiz, başka hayatları, başka kültürleri, başka fikirleri, farklı alanlardan farklı kültürlerden okuyacağız ve bu yolculuğumuz biz gerçeğin farkına varıncaya kadar devam edecek.

Allah (c.c.) eğer sen beni anlamak için farkındalığını arttırırsan ben sana yollar göstereceğim diyor: “Biz, Bizim yolumuzda cihad edenleri elbette yollarımıza iletiriz. Kuşkusuz Allah, muhsinlerle beraberdir.” Ankebut 69

Allah’ın sünnetinde bu uğurda çaba göstermek daha fazla uyanmaya, daha fazla farkındalığa dönüşecektir. Görmek istemiyorum diyen kimselere de Cenab-ı Hak zorla gösterip sorumluluklarını yükledik diyor. Buna rağmen gerçeğe karşı kapanmakta ısrar ediyorlarsa bir yerden sonra Allah onların farkındalığını kapatıyor. Çünkü farkındalık çok büyük bir nimet olmakla birlikte değerlendirmeyenler için kalıcı bir nimette değildir.

Yakını net, uzağı bulanık görmek anlamına gelen miyopi hastalığını biliyoruz. Miyopiden kurtulmanın yolu Peygamberimizin öğrettiği ölüm merceğini takmaktır. “Lezzetlerin tadını kaçıran ölümü çokça anın”. Bunun için mezarlıklara, hastanelere ziyaret yapılarak farkındalığımız arttırılabilir.

Miyopi yakına odaklık: Madem ki bugün her şey yerli yerinde,  bugün de hasta değilim, ihtiyacım olan ekonomik gelire sahibim, çevrem, ailem, çocuklarım var ve hepsi selamette… O zaman sıkıntılı şeyleri düşünmeye ne gerek var? Düşünürsem keyfim kaçar durduk yere, dert ederim keyfimi kaçırmaya ne gerek var?

Bu ve benzeri düşünceler sebebiyle insan Allah’ın vaatlerini de, tehditlerini de kendisinden uzak tutmaya çalışır. Yakına odaklı bir hayat algısıyla yaşamayı tercih eder. Gerek mekân, gerek zaman itibariyle ne kadar hakikat olursa olsun uzağa karşı miyop kalır. Bir zaman sonra da körleşir… Daha çok var… 30 sene… 40 sene… 50 sene… 60 sene vs.

Rakamlar ne kadar çoğalırsa çoğalsın Allah’ın ifadesine göre “saat gerçekleştiği gün mücrimler kasem ederler” Rum Suresi 55… Biz dünyada bir saatten fazla kalmadık. Yusuf Suresi 45. ayette “Gündüzden bir saat kadar”  gündüzden bir saat kadar diye tarif edecekler…

İmam Şafi (r.a.) şöyle der: “Zaman kılıç gibidir sen onu kesmezsen o seni keser.” Demek istiyor ki; sen vakti değerlendirmeye kalkarsan ancak bir netice elde edersin, ama kendini zamana bırakacak olursan o seni keser, doğrar…

Allah (c.c.) İnsan Suresi 27. ayetinde Acele olanı yakında olanı seviyorlar”; yine Kıyamet suresi 21. ayetinde Ötede olanı ahireti bir kenara bırakıyorlardiyor. Çünkü hesaplarınızı hep yakın plan üzere yapıyoruz. Hayatımızı ilgilendiren kararlar alırken yakın planı esas alıyoruz. Ölüm ve sonrası gibi uzak saydığımız meselelerin hayatımızda hiçbir tesiri yok.

Ama bir kimse ahiretin varlığını reddetmiyor varlığına iman ediyor. Ancak bu tehdidin onun hayatında dönüştürücü bir etkisi olmuyorsa o zaman bu imanı da sorgulamamız gerekmektedir. Bir saat sonra deprem olacağını bilen bir kişiyi binanın içerisinde tutabilir misiniz? Kim bir binanın içerisinde depreme yakalanmak ister. Kişi bu bilginin doğruluğuna ne kadar inanırsa aldığı tedbirler de bununla doğru orantılıdır. Binanın içerisinde kalmak yerine dışarı çıkmayı tercih edecektir.  İşte şimdi bu örnekte olduğu gibi Allah’ın (c.c.) bize gönderdiği vahye bilgiye mi inanmıyorum, Allah’a mı? Yoksa vaat ettiği Cennetin bizim için hiç değeri mi yok?

Rabbim farkındalığımızı kaybetmeden sırat-ı müstakimde yürümeyi nasip etsin.

Allahümmeamin.

FARKINDALIĞIMIZI KAYBETMEMELİYİZ
Yorum Yap

Giriş Yap

Kriter Haber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!