Ekim ayının ilk haftasında, 2022 yılı Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazananlar açıklandı. Bu yıl ödül, Ben Bernanke ile Douglas W.Diamond ve Philip W. Dybvig’e verildi. 3 isimden medyada en meşhur olanı elbette daha önce Amerikan Merkez Bankası(FED) Başkanlığı yapan Ben Bernanke. Yahudi kökenli ekonomist, 2006 yılında başladığı merkez bankası başkanlığı görevini uzatmalarla birlikte 2014 yılına kadar sürdürdü. 2008 yılında bankaların iflası ile başlayan iktisadi kriz süresince görevdeydi ve o dönem yaşadığı tecrübeyi “Karar Alma Cesareti” isimli kitabında aktardı. “ Büyük Buhran’dan(1930 iktisadi krizi) daha büyük bir ekonomik felaketi önleyen şey, ABD kurumları ve diğer hükümetlerin işbirliği ile gerçekleşen FED’in çabalarıydı.” Bu üç iktisatçının ana çalışması, özellikle finansal krizler sırasında bankaların ekonomideki rolünü irdelemek ve bankaların iflas süreçlerinin krizleri nasıl büyüttüğünü analiz etmek üzerineydi.
2008 krizi bir finans krizi idi ancak bu yazının amacı krizin sebeplerini incelemek değil, öncelikle finansal sistemi genel hatlarıyla anla(t)maya çalışmaktır. Bir ekonomide tasarrufların yatırımlara aktarılması işlevi, finansal sistem aracılığıyla gerçekleşmektedir. Toplumda tasarruf etmek isteyenlerin birikimleri ile yatırım yapmak isteyenlerin fon ihtiyaçları finansal sistem havuzunda bir araya gelir. Aracı kurumlar, hepimizin bildiği gibi, bankalardır. Krediler vasıtasıyla bankalar yatırımcılara kaynak aktarır. Diğer en önemli aracı kurum borsadır. Hisse senedi ve devlet tahvili gibi menkul kıymetlerin halka arz edildiği, işlem gördüğü, alım ve satım işlemlerinin gerçekleştiği piyasalardır. Ekonomik sistemlerin bel kemiği bu aracı kurumlara bağlıdır; zira bireyler tek başlarına tasarruflarını kullanacak yatırımcı arayışına giremez, girse bile bulamaz. Bu sebeple aracı kurumlara ihtiyaç vardır.
Peki finans neden bu kadar önemli? Finans ve finansal sistemlerin ne kadar önemli görüldüğünü tarihten ilginç bir örnekle ifade edelim. 20. yüzyılda İngiltere’nin en önemli ve etkili iktisatçısı Sir John Richard Hicks, 1969 yılında kaleme aldığı makalesinde şöyle diyor: “Sanayi Devrimi’ni başlatan en önemli gelişme, sermaye piyasasında yaşanan gelişmelerdi. Sanayi Devrimi’nin ilk yarısında üretilen ve geliştirilen makineler aslında çok daha önceden icat edilmişlerdi. Büyümeyi ve gelişmeyi sağlayan teknolojik yenilik değildi; bu çok önceden yapılan icatların hepsinin üretilmesi/uygulamaya konulması uzun dönemli yatırımları ve sermayeyi gerektiriyordu. Dolayısıyla 18. yüzyılda büyümenin ve gelişmenin fitilini ateşleyen finansal sermayelerdir. Sanayi Devrimi, aslında finans devrimini beklemek zorunda kalmıştır.”