28 Şubat 1997’de Balıkesir İmam Hatip’te ortaokul birinci sınıf öğrencisiydim. İmam hatip okullarının bir anda siyasetin ortasında kaldığı bir dönemde biz de küçük yaşta büyük bir kavganın ortasına düşmüştük. Bu kavgada hem kendimizi bulma hem de gerçekleri öğrenme peşindeydik. Hocalarımızdan, ailelerimizden ve çevremizdeki bütün kaynaklardan neler olduğunu ve olacağını öğrenmeye çalışıyor ve bir fikir oluşturmaya çalışıyorduk. Bazı derslerimiz adeta siyaset meydanı tadında tartışma programlarını andırıyordu. 28 şubatın hemen akabinde 8 yıllık kesintisiz öğretim yasası ile İmam Hatiplerin ortaokul kısımlarının da kapatılacağı kesinleşince bizim de durumumuz netleşti. Birçok hocamız son nesil olduğumuzu derslerde ifade etmeye başladı, imam hatipte belli bir süre daha 7 yıl eğitim alma şansı olan son nesildik.
1998 yılında yeni bir yasa ile üniversiteye girişte katsayı problemi ile de okullarımız ikinci ciddi darbeyi almıştı. Bizim de ortaokul ikiye devam ettiğimiz bu dönemde, birçok arkadaşımız lisede imam hatipe devam etmeme kararını çoktan almıştı. Derslerdeki siyasi tartışma ortamları hızla devam ediyordu ve şimdi bu tartışmaya bir konu daha eklenmişti. Lisede kimler devam edecek ve kimler ayrılacak? Hocalarımız da kendi aralarında ikiye bölünmüştü, bir kısım hocamız ısrarla lisede ayrılmamız ve çok iyi üniversiteler kazanarak okumamız gerektiğini telkin ediyorlardı.
Diğer bir kısım ise bunu söylemek hususunda daha çekimserdi zira okulların bu şekilde öğrencisiz kalmasına ve imam hatip idealinin bu şekilde son bulmasına gönülleri razı olmuyordu. Bir gün İlahiyat mezunu meslek dersi hocalarımızdan biri, derste kimlerin lise eğitimine İmam Hatip’te devam edeceklerini sordu ve parmak kaldırmamızı istedi. Sanıyorum 35 kişilik bir sınıfta parmak kaldıranların sayısı en fazla 7-8 kişiydi. Sonra diğer arkadaşlara dönüp bu parmak kaldıranlara bakmalarını ve parmak kaldıranların liseyi bitirip evlenip çoluk çocuğa karışacaklarını; ancak parmak kaldırmayanların çok iyi üniversitelerde eğitim alıp çok güzel mevkilere geleceğini söyledi. Ortam tam olarak bu şekildeydi.
Tüm bunlar olurken bir yandan başörtüsü yasağı da yavaş yavaş kendini hissettirmeye başladı. İlk önce örtülü bayan hocalarımız Kuran dersleri dışında derslere başı açık katılmaları hususunda zorlandı. Artık çeşitli din derslerinde bayan hocalarımızı perukla görmeye başladığımızda acı bir gerçekle daha yüzleştik. Şimdi de derslerde ve kendi aramızda peruğu tartışmaya başlamıştık. Başörtüsü yasağına uymadığı için Rehberlik görevini üstlenen hocamız okuldan atılmıştı bile. Bu aslında daha sonra yaşanacak birçok olayın başlangıcı idi ama elbette biz farkında değildik.
Bugün 28 Şubat, bu yazı da 12 yaşında bir İmam Hatip öğrencisinin gözünden o günler. Elbette daha yazılacak çok şey var, belki zaman zaman bu köşeden o dönem ve sonrasında yaşanan mağduriyetlere yer vereceğim.
“Geçmişini bırak, ama sana ne öğrettiğini asla unutma”
Boonaa Mohammed