Ülkelerin finansal yapıları ve ekonomik büyümeleri arasında bir ilişki var mıdır? 1900’lü yılların başından beri iktisatçılar bu soruyu farklı açılardan cevaplamaya çalışmışlardır. Bu tartışmanın yapıldığı her kitapta ve makalede karşımıza çıkan, iki ülkenin kıyaslanması meselesini bugün köşemize taşıyoruz. Kıyaslanan bu iki ülke Almanya ve İngiltere’dir. Peki bu iki ülke hangi açılardan kıyaslanarak bu sorunun cevabı bulunmaya çalışılmıştır?
Bazı ekonomistler, bu iki ülkenin finans yapılarındaki farklılıkların, Almanya’nın 19.yüzyılın ikinci yarısında ve 20.yüzyılın başlarında daha hızlı bir büyüme yakalamasını açıklamaya yardımcı olduğunu iddia etmişlerdir. Almanya’nın büyük ölçüde bankacılık sistemine dayanan bir finansal yapısı mevcuttur ve bankaların sanayi kuruluşları ile yakın ilişkileri söz konusudur. Bunun nasıl bir faydası olabilir? Bu durum, finansal sistemin iyi yatırımları belirlemesini kolaylaştırır ve parlak yatırımlar için tasarruflar hızlıca harekete geçirilebilir. Özellikle o dönemde, birçok Alman banker, aslında iş hayatlarına tüccar olarak başlamışlardır ve tüccarlıktan bankacılığa geçiş, bu yakın ilişkileri açıklayan en önemli nedenlerden biridir.
İngiltere ise daha fazla menkul kıymetler piyasası odaklı bir finansal sisteme sahiptir. Bankalar ve sanayi kuruluşları arasındaki ilişkiler çok yakın değildir. Bu sistemin savunucuları, bankaların piyasada söz sahibi olmalarının bazı zayıflıkları beraberinde getirdiğini iddia etmektedirler. Büyük bankalar, krediler yoluyla kârın önemli kısmını kendilerine sağlayarak, firmaların daha az kâr etmelerine yol açmaktadırlar. Şirketin hissedarları, yalnızca bankaları değil aynı zamanda dolaylı olarak firmaları da kontrol eden banka yöneticileri üzerinde çok az denetime sahip olur. Yani gerçek söz hakkı sahibi, firma hissedarları ya da yöneticilerinden ziyade banka müdürleri olabilir. Bu sebepler ışığında bazı iktisatçılar, menkul kıymetler piyasası odaklı finansal sistemlerin gelişmesi gerektiğini öne sürmüşlerdir.
Temelde Almanya ve İngiltere arasında yapılan bu kıyaslamaya başka ülkeler de örnek gösterilebilir. Örneğin bu tartışma ışığında en çok karşılaştırılan ikinci ülke grubu Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya’dır. ABD, tıpkı İngiltere gibi menkul kıymetler piyasasının geliştiği bir sisteme sahip iken Japonya da aynı Almanya gibi bankacılık sistemine dayanan bir finansal sisteme sahiptir. Bu iki ülke için yapılan araştırmalarda, Japon bankacıların, Amerikan bankacılara kıyasla sanayi kuruluşları ile daha yakın ilişkileri olduğu saptanmış ve Japonya’nın son 50 yıldaki hızlı büyümesinde ve gelişmesinde bu sebebin önemli bir rol oynadığı belirtilmiştir. Son olarak şunu da ifade edelim. Bankacılık sistemini savunanlar ve menkul kıymetlere dayalı sistemi savunanlar dışında bir üçüncü grup iktisatçılar ise her iki finansal aracının da (bankaların ve menkul kıymetlerin) ekonomide birbirini tamamlayan etkileri olduğunu ve bu iki aracının kıyaslanmasının doğru bir sonuca ulaştırmayacağını belirtmişlerdir.
Haftaya ise Türkiye’nin finansal yapısını kısaca açıklayalım ve filmlere dahi konu olan 1980’li yılların popüler konusu Bankerler Krizi’ne kısaca değinelim. Sağlıcakla kalın.