Gelin ciddi şeyler konuşmayalım bugün…
Ciddi, kompleks, ağır, felsefî, retorik isteyen tartışmalı mevzuları bir kenara bırakalım
Ve daha basit, temel, düz şeyleri konuşalım.
Süssüz, yalın ve karışık bir yönü bulunmayan; anlaşılması ve yapılması kolay olan karmaşık olmayan şeylere bakalım.
Bilgelik aşkıyla nihilizmi, antropik ilkeyle evrensel varlığı, ontolojiyi ve epistemolojiyi bir kenara bırakıp temele odaklanalım.
Tebessüme odaklanalım mesela…
Ne kadar basit ne kadar kolay değil mi?
Tebessüm, kibarlık, nezaket…
Birbirimizle kardeş olmak…
Birbirimizle ama; en yakınımızla, komşumuz, akrabamız, iş arkadaşımız, sabah çöpümüzü alan görevli, akşamüstü parkımızı sulayan teni kavrulmuş abi, marketteki kasiyer, sokaktaki bakkal, kafedeki garson, çarşıdaki terzi…
Önce her gün muhatap olduğumuz ve en yakınımızdakilerle kardeş olmak.
Aynı şehirde aynı apartmanda olduklarımızla.
Aynı cemiyette aynı partide olduklarımızla kardeş olmak.
Yoksa Sibirya’daki eskimoyla; Filistin’deki Arap’la; Bangladeş’teki kilometrelerce uzaktaki dindaşla kardeş olmak kolay…
Onların acılarını bir an hissedip sonra belki biraz maddi yardım biraz da dua edip vicdanen rahatlamak kolay.
Peki en yakınındaki ile kardeş olup onu fikren, vicdanen dönüştürmek kolay mı? Kendi yaşantından güzel örnekleri sadece yaşayarak karşıya aktarabilmek; düz, sade, süssüz…
Kolay mı?
Uzun uzun siyasi, dini ve felsefi konuları tartışmak yerine –ki bu tartışmalardaki ikna oranını da göz önüne alırsak (kimse kimseye ikna olmuyor)
ihsanla/ netameli ve tartışmalı konularda “Allah ve Rasulü daha iyi bilir” ahlakını ortaya koymak ve sadece kalp kazanmaya odaklanmak…
İşte bütün mesele bu!
Uzun, karmaşık ve sonuç alınamayan tartışmalar yerine…
Sade, basit ve nazik sohbet.
Kalp kazanmak, gönül almak ve her gün adres defterimize yeni birini eklemek her şeyden daha önemli çünkü…