Sabaha karşı indiğimiz Erbil Uluslararası Havalimanından bizi almaya gelen araçla konaklayacağımız mekâna doğru ilerliyoruz.
Geniş ve temiz caddeler ile peyzajına önem verilmiş refüjlerin yanından yüksek katlı rezidanslar, gökdelenler ve muhtelif binaları gözlemliyoruz.
Henüz ortalık aydınlanmasa da ışıl ışıl çok geniş caddeler ile yüksek katlı binaların alt katlarındaki restoran, kafe ve dükkânlar çok şatafatlı.
Bina aydınlatmaları, tabelalar, dekorlar…
Araplara has gösteriş ve itibar geni Kürt dostlarımıza da yansımış.
Çok geniş bahçeli konutta 3-4 saat istirahat ettikten sonra Mehmet hocayla bize ayrılan araca atlayıp çarşıya geçiyoruz.
Öğle vakti.
Çarşı kalabalık ve çok hareketli.
Adeta bir örümcek ağı gibi dairesel ve nizami büyüyen kentin tam ortasında Erbil Kalesi, hemen yanında bizim Kapalı Çarşı formatında Kayserî Çarşısı ve Kökberî Mescidi.
Tadilatta olduğu için içine giremediğimiz Erbil Kalesi’nin 5000 yıllık tarihinden söz ediliyor.
2014 yılında Dünya Mirası Listesine giren Erbil Kalesi ile ilgili ilk bilgilere Ebla Tabletlerinde rastlanılmış ve Asurlular döneminde özel bir önem kazanarak Hıristiyanlığın, Abbasilerin ve Sasanilerin önemli bir merkezi olmuş.
5000 yıllık bir gelenek… Ve 5000 yıllık köklü bir ticaret geleneği…
Kale ile çarşı arasında fıskiye ve muhtelif peyzajla süslenmiş bir meydan…
Kökberî Mescidine paralel bir yerleşim.
İşte bu meydan İslam Sanat ve Düşüncesi için de bir önem arz ediyor.
Selahaddin Eyyubi’nin Erbilli ve Türk Veziri Muzaferrüddin Kökberî buranın önemli şahsiyetlerinden. Yeri gelmişken söyleyeyim şu an resmî olarak Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin yani yerel halkın ifadesiyle Kürdistan’ın Başkenti olan bu kent aslında Türk asıllı bir kent ve gerçek Erbilliler Türk.
Vezir Kökberî burada kendi adını taşıyan bir minare ile ama daha çok da bir gelenekle anılıyor.
İslam Tarihi’nde ilk Mevlid-i Nebi etkinliği Rebiülevvel ayının 12.gününde bu meydanda Muzafferüddin Kökberî tarafından organize edilmiş. Ve o yıllardan günümüze kadar da bu gelenek devam ediyor.
Mevlid henüz bizde düğünlerde sünnetlerde bir animatörlüğe dönüşmemişken Erbilliler de Kur’an tilavetleri, zikirler, şiirler ve ilahilerle Peygamberimizin doğumunu kutluyorlarmış.
Her yıl aynı tarihte kutlamalar sürüyormuş.
*Toplumun bize göre daha az seküler-daha çok dindar olduğu yönler; toplumsal, siyasi ve ticari hayat ile ilgili izlenimlerimize devam edeceğiz.