DİNİN SESİ YAPAY ZEKÂNIN GÜRÜLTÜSÜNDE KAYBOLMAZ!
Kazdağları’nın oksijen dolu mis gibi havasını soluyup Kuzey Ege’nin serin sularını uzaktan seyrederken bir yandan da ‘Yapay Zekâ ve Kurumsal Din’ başlıklı bir yazıyı okuyordum.
Yazı son derece dikkat çekici bir tespitle başlıyor: Yeni dünyanın tanrısı artık yapay zekâdır. Yazının iddiası net: Kurumsal dinler çağ dışı kalmış, genç kuşaklar anlamı yapay zekâda arıyor ve dini kurumlar bu değişime karşı söylem üretemiyor.
Ancak mesele bu kadar net mi?
Gerçekten yapay zekâ, dini otoritenin ve anlam dünyasının yerini aldı mı?
Ve daha önemlisi:
Din, sadece bilgi veren bir yapı mıydı ki onun yerini şimdi teknoloji alsın?
Öncelikle, yapay zekâ ‘tanrının yerini aldı’ demek metaforik ve eksiktir.
Elbette yapay zekâ, bilgi üretimi, karar destek sistemleri ve kültürel normların yeniden biçimlenmesinde belirleyici hale geldi. Ancak Tanrı kavramı; salt bilgi değil, aşkınlık, kutsallık ve anlamla ilişkilidir.
Yapay zekâ hızlı olabilir, güçlü olabilir ama kutsal olamaz.
Bu nedenle “yeni tanrı yapay zekâdır” cümlesi, şiirsel bir metafor olmaktan öteye geçmez.
Ayrıca kurumsal din yıkılmıyor, sadece dönüşüyor…
Dini kurumlar, evet dijital çağın hızına adapte olmakta zorlanıyor olabilir. Ama bu onların yok olduğu anlamına gelmez.
Bugün Türkiye’de Cuma hutbeleri hâlâ milyonlara hitap ediyor.
YouTube’da binlerce ilahiyatçı ve hoca, milyonlarca takipçiye ulaşıyor.
Yani kurumsal din görünürlüğünü kaybetmedi, platform değiştirdi.
“Etkisizleşiyor” diyenler, belki de sadece geleneksel kanallara bakıyor.
Biliyoruz ki, anlam arayışı veriden değil, varoluştan beslenir.
Yapay zekâ, bilgiyi düzenler. Ama hayatı anlamlandırmaz.
Bir insan “niye acı çekiyorum?” ya da “ölümden sonra ne olacak?” diye sorduğunda, yapay zekâ sadece veri sunabilir.
Oysa din, bu sorulara cevap vermeye değil, bu sorularla birlikte yaşama biçimi öğretmeye taliptir.
Dijital çağda insanlar, daha fazla bilgiye ulaşıyor olabilir. Ama bu, onların daha az iman ettiği anlamına gelmez. Bilakis; birçok insan bilgi çağında inancını daha bilinçli yaşamayı tercih ediyor.
Toplumlar teknolojik değil, kültürel olarak evrilir.
Yapay zekâ karşısında dinin etkisizleştiği iddiası, Batı merkezli bir yaklaşımdır.
Oysa Türkiye gibi toplumlarda din sadece inanç değil; kültür, aidiyet ve kimliktir.
Camideki dua, bayram sabahı zikredilen tekbirler ya da cenazede okunan Fatiha; yapay zekâyla ölçülemez.
Toplumlar, değerlerini bir anda değil; zamanla, deneyimle ve kültürel hafızayla değiştirir.
Yapay zekâ bu süreci etkiler, ama kendi başına belirleyici olamaz.
Din susmaz; yeni bir dille konuşur.
Yine, iddiaya göre dini kurumlar, dijital çağın dilini konuşamıyor…
Bu haklı bir eleştiridir.
Ancak bunun çözümü dini dışlamak değil; dini yeniden düşünmek, anlatmak ve yaşatmak olmalıdır.
Bugünün gençleri belki camiye az gidiyor, ama dua etmeyi, anlam aramayı, ahlaki değerleri terk etmiş değiller.
Onlar sadece başka bir dilde konuşuyorlar.
O hâlde dinin de o dile çevrilmesi gerekiyor.
Sonuç olarak dinin sesi, yapay zekânın gürültüsünde kaybolmaz.
Yapay zekâ hayatı kolaylaştırabilir. Hatta dini kurumları sarsabilir. Ama dini yok edemez.
Çünkü insan hâlâ acı çekiyor, hâlâ dua ediyor ve hâlâ bir ötesine inanmak istiyor…
Hiçbir yapay sistem, bir annenin gözyaşlarıyla ettiği duayı anlayamaz.
Hiçbir algoritma, bir çocuğun “Allah beni seviyor mu?” sorusuna sahici bir cevap veremez.
Yapay zekâ değiştirir. Ama her şeyi değersizleştiremez.