BENİ KENDİLERİNDEN HİSSETMEDİLER
“Meltem Demirören önce telefon etti, çay içelim dedi. Gittiğimde anladım ki bir şey kopmuş. ‘Burada bitirelim’ dedi. Demirörenler beni kendilerinden hissetmediler. Ahmet Hakan’la hiç konuşmadık” diyor Hürriyet’in efsane ismi, 28 Şubatçı Ertuğrul Özkök.
Uzun yıllara dayanan Hürriyet kariyerinin bitişini bu cümlelerle özetliyor.
Özkök, yoksa yıllar önce başkalarına yaşattığı tahammülsüzlüğe bu kez kendi mi uğradı acaba?
Bilmiyorum.
Ancak sosyal hayatta ve çalışma hayatında hemen her kurumda olan önemli bir konuya dikkatimi çekti bu sözler. “…beni kendilerinden hissetmediler.” Hâlbuki dünyaya bakışları ve hayat tarzları açısından Demirörenler ile Özkök çok çok ayrı dünyaların insanı değiller. Ama buna rağmen hep karşılaşmıyor muyuz bu durumla? Aynı kurumda aynı dairede aynı partide aynı cemiyette aynı amaçlar için çalışanlar farklı dinamiklerle gruplaşmaya gidip aynı dairenin içinde olduklarını çok rahat bir şekilde ‘diğerleri’ ilan edebiliyorlar. Diğerleri de böyle olunca diğerlerini ‘diğerleri’ ilan ediyor ve koca bir yapı ‘diğerler dizisi’ne dönebiliyor.
Değerler dizisine sahip; belirli ölçütlerle, iş ahlakını özümsemek ve bir iç disiplinle amaca yönelik çalışmak bu kadar mı zor? Ama olmuyor işte.
Zihin olarak kasabalılıktan kurtulamadığınız sürece, aklın, çağın ve bilimin gerekliliklerini ortaya koyarak çok sesliliğe ‘müsaade’ etmediğiniz sürece olmuyor, olmuyor…
Eleştirel düşünceye, olayları ve olguları farklı yorumlayanlara tahammül edilmediği sürece kısır tartışmaların alışkanlığa dönüştüğü, fikri üretimin olmadığı ve dolayısıyla kalkınmanın gerçekleşmediği kurumlar, dernekler, cemiyetler…
Ve karşınızda kapalı toplum!
Peki, biz hangisiyiz?
Açık Toplum?
Kapalı Toplum?
Geçiş Toplumu?