Mâni Arapça men’ kökünden gelen, engel, önleyici nitelikleri olan anlamlarına gelmektedir. Günümüzde pek rastlanmasa da büyüklerimizden mutlaka işittiğimiz bir kelime olan “menetmek” buradan gelmektedir. Aman diyelim bu konu ile edebiyattaki mânî türünü karıştırmayın.
Edebi bir tür olan mânî, genellikle dört mısradan oluşan, halk edebiyatının en küçük nazım biçimi olan şiirlerdir. Kelime anlamı ve özellikleri üzerinde zaman kaybetmeden asıl meseleye gelelim…
Öncelikle belirtmeliyim ki mânî şiir türü için halkın sesidir demek yanlış olmayacaktır. Sözlü edebiyat geleneğinden başlayarak yazılı edebiyat ürünü haline gelen bu tür pek çok edebi türle de ilişkilidir. Her şeyden önce mânîler kültürdür. İlk okuyuşta anlaşılır bir dille yazıldığı görülse de mânîler, derin bir anlam özelliği taşımaktadır. Bu derin anlama içerisinde barındırdığı semboller sebep olmaktadır.
Geçmiş yıllarda yaşayan büyüklerimiz acılarını, mutluluklarını, pişmanlıklarını, sosyal eleştirilerini vb. tüm duygularını metinler aracılığı ile dile getirmişlerdir. Bu metin türlerinden en önemlisi de mânîlerdir. İnsanlar kültürel aktarımlarını mânîler vesilesi ile gerçekleştirmişlerdir. Bu aktarımlar yapılırken sayısız motiflerden yararlanmışlardır. Mânîler çok kapsamlıdır bu nedenle bir araya getirilmeye çalışılsa bile mutlaka eksik kalacaktır. Örnek mânîler sayısızıdır. Şimdi siz kıymetli okurlarım için çok beğendiğim iki mânîye burada yer vererek, sizleri bu mânîler üzerinde düşünmeye davet ediyorum.
“Kendine bir meslek bulmuş
Cebi para ile dolmuş
Şakşakçılar mebus olmuş
Meclis eğlenceye düştü”
“Bu mezarı bildin mi
Ömründe hiç güldün mü
Aylak yaşayan gafil
Sen ölmeden öldün mü”