Gazze / Filistin / İsrail / Kudüs / Hamas
Okumuş olduğunuz bu anahtar kelimeler son günlerde dünya gündemini oluşturmaktadır. Şuan tüm dünya gözlerini Orta Doğu’ya çevirdi. Peki, Orta Doğu’da neler oluyor? Neden sürekli savaş, kan ve gözyaşı var? Bu kavgayı ilk kim başlattı? Bütün bu mevzularda kim haklı? Hemen başlayalım konuşmaya..
Orta Doğu’yu Tanıyalım
Kıymetli okurlarım, Orta Doğu diye isimlendirdiğimiz bölge Suriye, Irak, Katar, Kıbrıs, Ürdün, İsrail, Lübnan, İran, Filistin, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Kuveyt, Bahreyn, Yemen, Mısır, Afganistan, Pakistan, Tunus, Cezayir, Libya, Sudan ve Fas ülkelerinden oluşmaktadır. Bazı araştırmacılar bu ülkelere ek olarak başka ülkeleri de Orta Doğu ülkesi olarak sayarlar. Ancak genel bir Orta Doğu haritası çizelim dediğimizde karşımıza bu ülkeler çıkmaktadır.
Orta Doğu her devletin hakimiyet kurmak isteyeceği bir bölgedir. Neden mi? Doğu ve batıyı birbirine bağlar, çeşitli ticaret yolları buradan geçer, Nil, Dicle ve Fırat gibi önemli nehirleri bünyesinde bulundurur. Bu nehirlere ek olarak Süveyş Kanalı ve Hürmüz Boğazı ile de bağlantısı vardır. Orta Doğu coğrafi bölgenin yanı sıra ekonomik olarak petrol ve doğalgaz rezervlerine sahiptir. Dini sebep olarak da Kudüs’ü söylememize gerek bile yok.
‘’Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir.’’ [Winston Churchill]
Orta Doğu petrol ve doğalgaz rezervleri sayesinde dünyanın en zengin bölgelerinden birisidir. Biliyorsunuz ki ilk petrol kuyusu 1859 yılında Amerika’nın Pennsylvania kentinin yakınlarında Edwin Drake’nin keşfi ile bulundu. Bu tarihten itibaren petrol dünyanın en büyük gücü haline geldi. Hatta bazı bilim insanları ileriki yıllarda petrolün, doğalgazın bir alternatifi olacağını bu sebeple en büyük yatırımların petrole yapılması gerektiğini vurguluyorlar.
Dünyadaki petrol rezervlerine göz atacak olursak; 2015 yılında yapılan bir araştırmaya göre dünyadaki petrolün %51’i Orta Doğu bölgesindedir. Bu orana en yakın petrol Orta ve Güney Amerika’da olup petrol oranı %19’dur. Kuzey Amerika’da petrol %13, Avrupa ve Avrasya bölgelerinde %9, Afrika’da %3, Asya’da %2’dir. Bu yüksek oran sebebiyle Orta Doğu’da sular hiç durulmaz. Çünkü Orta Doğu bu petrolü kullanırsa dünyanın en büyük süper gücü haline gelecektir. Ancak dünyadaki diğer güçlü devletler bunu istememektedir. Bu sebeple 20. yüzyıldan beri Orta Doğu’da mevzular hiç bitmemiştir. Dahası bitecek gibi de durmamaktadır.
Orta Doğu’daki ülkeler burada çıkan petrolün %10’unu dahi tüketememektedirler. Bunun yanı sıra Amerika, Japonya ve Çin gibi ülkeler sürekli olarak üretim yaptıklarından bu ülkelere aktif petrol rezervleri gerekmektedir. Aslında Amerika’nın Orta Doğu’yla bu kadar yakından ilgilenmesi çok da eskilere dayanmaz. II. Dünya Savaşı’na kadar İngiltere Orta Doğu’da nüfuz sahibiydi ancak değişen dünya, iki büyük ve yıpratıcı dünya savaşları sebebiyle İngiltere bölgedeki yerini Amerika’ya bırakmıştı.
Ancak. . . Amerika’nın Orta Doğu’daki petrol rezervlerine ihtiyacı yok desem.. İnanır mısınız? İnanın çünkü bu gerçek. Amerika’nın Orta Doğu’daki petrol rezervlerine ihtiyacı yok. Çünkü Amerika’nın kendisine ait az da olsa petrol rezervleri var ve bu rezervleri yıllardır işliyor, çalışıyor. Amerika sürekli üretme aşamasında ve asla üretmekten vazgeçmiyor. Bazı bilim insanlarına göre Amerika bu hız ve çalışkanlıkta ilerlerse önümüzdeki yıllarda Orta Doğu’nun bu petrol rezervlerinden tamamen elini çekebilecek kadar ihtiyacı kalmayacak diyorlar. Peki Amerika niye hala Orta Doğu ile yakından ilgileniyor? Cevabı belli; kendi petrol şirketlerini korumak. Amerika petrolden iyi kazanımlar sağlıyor, eğer Orta Doğu petrolü kullanırsa kendisinden zengin olacak. İkinci sebep Amerika’nın dünyanın diğer büyük devleti olan Çin’i kontrol altında tutmak istemesidir. Bildiğimiz gibi Çin de bu petrol rezervlerinin peşindedir ve eğer Amerika bölgeyi bırakırsa Çin bölgeye gelecektir. Amerika da bunun önüne geçmek istiyor ki Orta Doğu’nun petrollerine kimse hakim olamasın. Üçüncü ve hepinizin de tahmin edeceği sebep tabii ki Amerika’nın Orta Doğu ülkelerinin kendi petrolleri üzerinde tam hakimiyet kurmak istememesidir. Çünkü yazının başında da söylediğimiz gibi Orta Doğu petrollerine hakim olan dünyayı ekonomik açıdan eline alır.
Arap – İsrail Savaşları Ne Zaman ve Nasıl Başladı ?
Filistin I. Dünya Savaşı sonrasında İngiltere mandasına (yönetimine) verilmişti. I. Dünya Savaşı ile II. Dünya Savaşı arasındaki dönemde bu bölgede Araplar ile Yahudiler arasında sürekli çatışmalar yaşanıyordu. İngiltere de bu huzursuzluğu ve çatışmaları önlemek için Araplar ile Yahudileri sürekli olarak uzlaştırmaya ve barışı sağlamaya çalışıyordu. Bu çatışmaların sebebi Yahudiler Filistin’e göç ediyor, Filistinliler Yahudilere toprak vermek istemiyordu.
1.Dünya Savaşı sonunda İngiltere bu çatışmalardan ve huzursuzluktan bıkmıştı. Bu sebeple Birleşmiş Milletler’e başvurarak Filistin’den çekilmek istedi. BM bir komisyon kurarak Filistin’in durumu hakkında oylama yaptı. Birinci çözüm yolu Filistin toprakları Araplar ve Yahudiler arasında paylaştırılacak, Kudüs milletlerarası statüye sahip olacaktı. İkincisi Araplar ve Yahudilerden oluşan federal bir devlet kurulacaktı. Komisyonda 33 oy ile birinci çözüm yolu kabul edildi.
Ancak Sovyet Rusya Filistin’in ikiye bölünmesini istemiyordu. Çünkü Filistin toprakları ikiye bölünürse çatışma yaşanmayacak ve Orta Doğu sakinleşecekti. Sovyet Rusya’nın bölgede barış istememesinin iki sebebi vardı. Birincisi bölgedeki Araplar ile Sovyet Rusya’nın arası bozuktu ve Araplar Sovyet Rusya’ya karşı muhalif tavırlar gösteriyorlardı. İkincisi İngiltere Orta Doğu’nun geneline hakimdi ve burada çıkan huzursuzluklar İngiltere’nin dikkatini dağıtıyor ve güçlenmesinin önüne geçiyordu.
Orta Doğu’da bulunan Arap ülkelerinin hiçbiri Filistin’in ikiye bölünmesini istemiyorlardı bu sebeple İsrail ile Arap ülkeleri arasında savaş kaçınılmazdı. Öte yandan Amerika da kararını değiştirip toprakların ikiye bölünmesi yerine BM’in vesayeti altında bir Filistin devleti teklif etmişti. Ancak Araplar ve Yahudiler bu fikri reddettiler.
Ortalığın karışacağını anlayan İngiltere, Filistin’deki bütün kuvvetlerini çekeceğini ilan etti. 14 Mayıs 1948 günü Yahudi Milli Konseyi İsrail Devleti’nin kurulduğunu ilan etti. Ertesi gün yani 15 Mayıs günü Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak orduları İsrail’e saldırdı ve Arap İsrail savaşları başlamış oldu. Savaş başlayınca Amerika ve İngiltere Filistin’e karadan ve denizden silah gönderilmemesini söyledi. Sovyet Rusya da bölgede huzursuzluk istiyordu. Bu sebeple hava yolu ile Filistin’e silah ve hafif toplar gönderdi. Bu savaş sonunda Arap ülkeleri ağır yenilgi aldı ve ateşkes yapılmasına karar verildi. Beş Arap Devleti bir avuç İsrail ordusunu yenememişti!
Bu savaştan sonra Arap ülkeleri ve İsrail arasında üç savaş daha gerçekleşti. Bütün savaşlarda Arap ülkeleri büyük hezimetler alarak yenildi. Arap ülkeleri bu savaşlara Filistin ikiye bölünmesin ve Yahudilere toprak verilmesin diye girmişti. Ancak dört savaş sonunda İsrail, BM’in ilk önerisi olan Filistin’i yarı yarıya paylaşma fikrinde Yahudilere verilen toprakların 4 katı kadar toprak kazanmıştı. Gazze ve Sina Yarımadası’nın büyük bir kısmı İsrail’in eline geçmişti. İsrail Süveyş Kanalı’na kadar dayanmıştı! (101 Km. Antlaşması) İsrail ilk defa Kudüs’e sahip olabilecekti! Osmanlı Devleti’nin 400 yıl elinde tuttuğu Kudüs 50 yıl bile Arapların hakimiyeti altında kalamamış ve Yahudilerin hakimiyetine geçmişti. 1967 yılında gerçekleşen Altı Gün Savaşları ile İsrail Kudüs’ü bölünmez başkent olarak kabul etmişti.
O gün bugündür İsrail ve Filistin arasında hatta İsrail ve Arap ülkeleri arasındaki gerilimler ve çatışmalar devam etmektedir. Bu çatışmalara Batılı devletler de el arkasından destek olduklarından bölgede barış bir türlü sağlanamamaktadır. Çünkü Orta Doğu’da barış sağlanması demek devletler arasındaki çıkar ilişkilerinin zedelenmesi demekti.