‘’Bu yazı, hedefine ulaşmak için hayatındaki bütün engellere rağmen hedefine ulaşan ve hâlâ mücadelesini sürdüren tüm mücadeleci kadınlara ithaf edilmiştir.’’
Hayatın devam ettiği her an yeni bir mücadeleye hazır olmalısınız. Çünkü siz isteklerinize bekleyerek değil ancak harekete geçerek ulaşabilirsiniz. Yeter ki başarmak isteyin, işte o zaman tüm kapılar ardına kadar size açılıverir.. Ama siz ağlayarak isteklerinizin olmasını istiyorsanız maalesef bunu söylemek zorundayım ağlayarak sadece bebekler isteklerini yaptırabilir, şu an bu yazıyı da bir bebeğin okuduğunu zannetmiyorum.
Bebek demişken, yeni doğan bir bebek gördüğümüzde hemen dilimizden dökülüverir bu cümle, bahtı güzel olsun.. İşte Fatma Aliye Hanım da yeni doğduğunda ebesi ona bahtı güzel olsun demek yerine çok akıllı ve zeki bir kız olsun demiş. Bu bir rivayet mi yoksa aslı var mıdır bilinmez ama Fatma Aliye Hanım’ın çok akıllı ve zeki biri olduğu muhakkaktır. O sadece tarihe geçen ilk Türk kadın romancı değil aynı zamanda doğu ve batı kültürünün birbirine entegre edilmiş halidir. Nasıl mı?
Fatma Aliye Hanım’ın yaşadığı dönemde (1800’lü yılların sonu) insanlar, İslam dininin ilmi gelişmeleri engellediğini, akıl ve mantığa ışık tutan bilimi gerilettiğini düşünürlerken, kendisi bu düşüncenin aksini savunmuştur. Fatma Aliye Hanım’a göre bir kişiyi, bir milleti muasır medeniyetler seviyesine ulaştırabilecek olan şey doğunun manevi gücü ile batının bilim ve tekniğidir.
Fatma Aliye Hanım daha küçük bir çocukken, ağabeyi Fransızca dersleri alıyordu ancak Fatma Aliye Hanım kız olduğu için özel ders alamıyordu. Diğer kız çocuklarının aksine Fatma Aliye Hanım, oturup oyun oynamak yerine ders ve ilim öğrenmek istiyordu. Ancak o dönemin şartları göz önünde bulundurulursa bu pek mümkün değildi. Ama çocuk Fatma Aliye’nin aklına bir fikir geldi. Ağabeyi ders dinlerken o da dersleri kapının arkasından dinledi. Kulağını kapıya koydu ve Fransızca öğrenmeye başlamıştı. Fransızcayı öğrenmesi ile birlikte artık kitaplar okuyabilecek ve kitaplar yazabilecekti.
Aradan yıllar geçti ve Fatma Aliye Hanım evlendiğinde eşi kendisinin roman tarzında kitaplar okumasını yasaklamıştı. Ancak Fatma Aliye Hanım yılmadı. Eşinden gizli gizli tam on yıl hem roman okudu hem de roman yazmaya başladı. Çünkü kitap okumak ve kitap yazmak onun en büyük arzusuydu.
Fatma Aliye Hanım yazı hayatına başladı ancak kendi ismiyle yazdıklarını yayınlaması mümkün değildi. Bu sebeple takma bir isim kulandı. Bir zaman sonra artık kendi kimliğini açıkladı. Kendi ismini açıkladığında babası Ahmet Cevdet Paşa bile bu muhteşem yazıların kızının kaleminden döküldüğüne inanamamıştı. Fatma Aliye Hanım’ın yazarlık konusundaki cevherini çok iyi bilen hocası Ahmet Mithat Efendi onun hayatını anlattığı bir kitabı kaleme aldı. Aslında bu kitap bir hayat hikâyesini anlatan biyografik eserden ziyade o dönemde Osmanlı toplumunda bir kadın yazarın nasıl ortaya çıkışını anlatan bir eserdi.
Ataerkil bir toplum içerisinde kendine yer açarak var olan bir kadın yazarının hayatını ve mücadelesini daha ayrıntılı bir şekilde okumak isterseniz bu kitabı inceleyebilirsiniz. Çünkü bu eser ile ilk defa Osmanlı toplumunda bir kadın yazarının hayatı kaleme alınmıştı.
Peki, mücadele ve başarı dolu bir hayatı ne gibi bir sürpriz bekliyordu? Aslında çok acı.. Bir gün Fatma Aliye Hanım’ın en küçük kızı Zübeyde İsmet evden kaçmış ve bir Katolik rahibesi olmuştu! Ve Fatma Aliye Hanım ölene kadar kızını aramış ancak bulamamıştı. Hatta servetinin yarısını kızını bulmak için harcadığı bile söylenmektedir. Bu olay gazetelere yansıyınca bütün ülke olayı duymuş oldu. Dönemin kaynaklarına göre Fatma Aliye Hanım üzüntüden kahrolmuştu! Hatta o kadar üzülmüştü ki bu acıya daha fazla dayanamayarak vefat etmişti.
Fatma Aliye Hanım kaleme aldığı bütün romanlarında baş karakterini hep kadınlardan seçmişti. Ancak romanlarındaki bu kadınlar ile Osmanlı döneminde yaşayan kadınlar arasında neredeyse bir uçurum var! Kitaplarındaki kadın karakterler mücadeleci, istekleri uğruna savaşan kadınlardı.. Peki ya Osmanlı kadınları? Ya da günümüz kadınları? Onlar da hedeflerine ulaşmak için mücadeleci kadınlar mı yoksa kaderine razı gelip boyun eğen kadınlar mı?