Ayasofya… Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından 537 yılında saray ve kilise şeklinde inşa ettirilmiş, Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından 1453 yılında camiye çevrilmiş, 1935 yılında müze haline getirilmiş ve 2020 yılında tekrar cami şekline getirilerek İstanbul’un gözde turistik mekanı olarak var olmaktadır. Ayasofya’yı birçok insan ziyaret edemese de hemen hemen herkes adını ve tarihini bilmektedir. Bende bugün sizlere herkesin bildiği Ayasofya Camisi’ni değil, Ayasofya’nın herkeslerden gizlediği sırlarını kaleme aldım.
Bilindiği üzere biz millet olarak sırlara ve komplo teorilerine bayılırız. Hemen ilgimizi çeker. Ülkede herhangi bir olay olur hemen hakkında sayfalarca teoriler üretilir. Hatta bazen bu daha da abartılır ve bu teoriler hakkında kitaplar yazılır. Bende bugünkü yazımda bu teorilerden bahsedeceğim. Ancak bu sırlara inanıp inanmadığımı sizlere söylemeyip direkt olarak teorileri anlatacağım. Her şeyden önce kendi fikrimi belirterek sizleri bir etki altında bırakmak istemiyorum. Bu sebeple sizler okuyun, inanıp inanmamak da sizlere kalsın istiyorum.
Ayasofya kutsal bilgelik demektir. Burası inşa edildiğinde ismi, Hz. İsa’yı anımsatması için Kutsal Bilge olarak konulmuştur. Bilindiği gibi Hıristiyanlar tanrıyı üç sayarlar; baba oğul ve kutsal ruh. İşte Ayasofya da 6. yüzyılda bu şekilde isimlendirilerek ibadet edilmeye başlanmıştır.
Ayasofya 537 yılında ilk defa inşa edilirken, yapının bazı duvarları ve taşları başka kiliselerden ve tapınaklardan getirilmişti. Yani kullanılan bazı sütunlar daha eski dönemlere aitti. Bugün Ayasofya Camii diye ziyaret ettiğimiz yer üçüncü Ayasofya olarak bilinir. Diğer ilk iki Ayasofya çeşitli yangınlardan ve isyanlardan tahrip olup yıkılmıştı. Birinci Ayasofya 360 yılında, ikinci Ayasofya 415 yılında inşa ettirilmiştir. Bugünkü Ayasofya bu yıkılan yere inşa edilen üçüncü Ayasofya olarak bilinir. Mimar Sinan bu üçüncü Ayasofya’yı tamir ederek onarmıştı. O dönemdeki Ayasofya günümüze kadar ulaşmıştı. Fatih Sultan Mehmet döneminde Ayasofya Cami’ye dönüştürülünce yapının içerisindeki insan figürlerinin üzerine hafif bir sıva yapılarak kapatılmıştı.
Ayasofya hakkında genel bir çerçeve çizdiğimize göre şimdi gelelim çeşitli teorilere.. Bu yazıyı kaleme almadan önce arama motorlarında Ayasofya teorileri hakkında kısa bir araştırma yaptım. Elde ettiğim teoriler neredeyse Karadeniz’in suyundan daha fazlaydı. Bu sebeple benim en çok ilgimi çeken sırları aldım. Sizler dilerseniz, daha fazlası için araştırma yapabilirsiniz.
Hz. İsa’nın havarileri ile birlikte son bir akşam yemeği yediğini hepimiz biliyoruz. Hz. İsa bu son akşam yemeğinde yemeğini yediği kap yani tabak 1453 yılına kadar nesilden nesile ulaştırılarak gelmiştir. Bu kap Hıristiyan papazlarda bulunmaktaydı. 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un fethindeyken artık son aşamaya geldiğinde Konstantinopolis için yapılacak bir şey kalmamıştı. Fatih sultan Mehmet İstanbul’u almıştı. Bunu duyan bir papaz ki elinde Hz. İsa’nın tabağının bulunduğu söyleniyordu. Bu papaz fetih gerçekleşirken Ayasofya’da elinde bu tabak ile vaaz veriyormuş. Konstantinopolis’in fethedildiğini duyunca elindeki tabak ile Ayasofya’nın içerisinde koşturmuş ve bir duvarın içine girerek kaybolmuştu. Öyle ki orada bulunan halk, papazı aramışlar ve bulamamışlardı. İnanışa göre İstanbul tekrar Hıristiyanların hâkimiyeti altına geçerse işte o zaman papaz elindeki tabak ile tekrardan Ayasofya’nın duvarının içerisinden ortaya çıkacaktı.
Ayasofya’da bulunan bu tabut son Bizans Prensesi Sofia’ya aittir. Sofia 1453 yılında vefat edince veya öldürülünce bu tabuta konulmuş ve Ayasofya’ya getirilip bu aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz yere konulmuştur. Rivayete göre bu tabut oradan kıpırdatılırsa Ayasofya yıkılacaktır. Bu efsane kültürümüze öyle bir yerleşmiş ki Osmanlı hükümdarları bu tabutu yerinden oynatmamıştır. Ya da padişahlar bunun tabut olduğuna inanmayıp bu konunun üzerinde durmamış da olabilirler. Kim bilir?
Pekâlâ, gelelim Ayasofya’nın en sonuncu efsanesine. Kedi Gli. Kedi Gli, 2004 yılında Ayasofya’da doğmuş ve orada büyüyüp hayatını sürdürmekteydi. Gelen turistler kendisine Ayasofyalı Kedi diyorlardı. Bu kedi, Ayasofya, camiye çevrildikten kısa bir süre sonra öldü. Araştırmalar kedinin öldüğünde insan yaşıyla 81 yaşında olduğunu söylüyordu. 2004 yılında doğan kedi ve 81 insan yaşı. İlginç doğrusu.
Sizler bu yazıyı okuyunca papaz neden elinde tabak ile vaaz veriyor diyebilirsiniz. Ya da Prenses Sofia ölünce onun tabutunu kim neden Ayasofya’ya koydu diye düşünebilirsiniz. Bunlar efsane olabilir. Peki ya Kedi Gli? Kedi Gli’nin Ayasofya, camiye dönüştürüldüğünden sonra aniden ölmesi de bir efsane midir? Yorum sizlerin…