BARIŞ MANEVİYATI
Prof. Dr. Bilal SAMBUR
“Barış savaşın yokluğu değil ruhun kuvvetinden kaynaklanan bir erdemdir.” Spinoza
Herkes barıştan söz etmesine rağmen, birçok yerde barış istenilen bir durum değildir. Birçok kültürde barış, zayıflık ve çaresizlik işareti ve hali olarak anlaşılmakta ve algılanmaktadır. Birçok kültür, barış isteyenleri, toplumu ve kültürü bozmak isteyen marjinaller olarak sunmaktadır. Barışı çaresizlik ve acizlik olarak anlayan birçok otoriter, bedevi ve yıkıcı kültür, şiddeti yüceltmekte, şiddeti güç, cesaret ve kahramanlık hali olarak kutsamaktadır. Savaşta bir takım kurgular uğruna hayatını vermek, namus, şeref, kahramanlık, gözü peklik gibi olumlu sıfatlarla yüceltilmekte, teşvik edilmekte ve en yüce değer olarak insanlara empoze edilmektedir. Ötekileştirmeyle, günah keçisi yapmakla, şiddet ve savaş propagandalarıyla toplumsal birliğin ve bütünlüğün korunacağı sanılmaktadır. Başka bir ifadeyle şiddet, en yüce maneviyat eylemi olarak kişilere sunulmakta ve dayatılmaktadır. Her ne adına olursa olsun ölmenin, öldürmenin ve şiddetin hiçbir manevi, ahlaki ve insani boyutu bulunmamaktadır. Maneviyatla ilişkili ve ilgili en doğal durum barıştır, barış insanlığımızın doğal durumudur. Şiddetin kibir ve böbürlenmesine karşı barışın ahlakı ve maneviyatı, kahramanlık değil, tevazu ve yüce gönüllülük etrafında oluşmaktadır. Barış, kahramanlığı reddetmektedir. Barışı önemsizleştiren, değersizleştiren ve hiçleştiren bütün söylemler, aslında insanı, doğayı ve hayatı önemsizleştirmekte ve inkâr etmektedirler.
İnsanın kendini gerçekleştirmesi, akletmesi, düşünmesi, düş kurması ve duyarlılık kazanması için ihtiyaç duyduğu tek şey, barış durumudur. Barışın yokluğu halinde kişi, aptallaştırılmakta, duyarsız, duygusuz ve düşüncesiz bir nesneye dönüştürülmektedir. Barış durumu, kullanışlı ve gönüllü aptallaştırılmaya engel olduğu gibi akıl ve sağduyunun korunmasını da sağlamaktadır. Barış halinde insanın felsefe, bilim, sanat, edebiyat, doğayı ve aşkı tecrübe etmesi mümkündür. Medeniyet, barışın eseridir. Yağma, talan, fetih, işgal, ganimet gibi değişik adlarla şiddet ve savaşı amaç ve yol edinmiş kültürlerin insanlık medeniyetine hiçbir katkıları olmamıştır. Güç, hâkimiyet ve muzaffer olmanın yüceltildiği kültürler, gittikleri yerlerde yüzyıllardır dinsel, mezhepsel, kültürel, sosyal ve siyasal çatışmalara ve şiddete neden olmaktadırlar.
Savaş ve şiddet, bir zihniyettir, kimliktir, kültürdür ve inançtır. Savaş ve şiddet zihniyetinin meşrulaştırılması ve yüceltilmesi için din ve inanç kullanılamaz. Dinin, şiddetin ve savaşın meşrulaştırılması ve yüceltilmesi için kullanılması, yüzyıllar öncesinin teolojisini ve doğmalarını ifade etmektedir. Modern medeniyet, din ve şiddet ayırımını zorunlu kılmaktadır. Günümüzde her din, kendisini şiddetten arındırma ve temizleme şeklinde radikal bir meydan okumayla yüz yüzedir. Barışı dini doktrinlerin ve pratiklerin özü ve merkezi haline getirmek, dinin ve insanın sahici ihtiyacıdır. Din, şiddeti ve savaşı besleyen, derinleştiren, kalıcılaştıran ve kurumsallaştıran bir manevi, zihinsel, ahlaki ve kültürel kaynak olma durumundan çıkarılmalıdır. Barışı günlük hayatın aktif bir gücü haline getirmek, doktrin ve pratiklerinde barışı aktifleştirmek, her dinin ahlaki sorumluluğudur. Doktrin ve pratiklerinde savaşın ve şiddetin egemen olduğu, günlük hayatı değişik şiddet biçimleri etrafında kurgulayan dinler, insanları çılgınlığa ve vahşiliğe sürüklemektedirler. Siyaseti, devleti ve hâkimiyeti ele geçirmek isteyen din kılıklı ideolojiler ve kültürler, maneviyat ve ahlak alanlarında insanlığa hiçbir katkı sunmadıkları gibi, dünyanın çölleşmesine ve kurumasına yol açmaktadırlar.
Barış maneviyatı, insanın kendi ruhu, insanlık ve doğa arasında ilişki ve ilgi kurması demektir. Ruhen ve aklen aktif olarak insanlarla, hayvanlarla ve doğayla ilgilenenler, barışı ruhlarında hissedebilirler ve idrak edebilirler. Barış, bireyin aktif ilişkilenme ve ilgilenme durumudur. Aktif olarak insanlarla, hayvanlarla, doğayla, kadınlarla, çocuklarla, kuşlarla, köpeklerle, kedilerle, dağlarla, ormanlarla ilgilenmeyenler, aktif bir şekilde onları yok eden, yakan ve yıkan birer ölüm ve şiddet makinesine dönüşebilirler.
BİLAL SAMBUR KİMDİR?
Bilal SAMBUR, 1970 Yılında Batman’da doğmuştur. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdikten sonra Birmingham Üniversitesi’nde din psikolojisi alanında doktorasını tamamlamıştır. Din psikolojisi, uluslararası ilişkiler, felsefe, sanat ve antroploloji çalışma alanları arasındadır. İngilizce ve Türkçe yayınlanmış birçok çalışması bulunmaktadır.
Prof. Sambur şu an; Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesidir.