Bizde adettir, misafir nereye gelirse gelsin hemen başköşeye buyur edilip oturtulur, evin en yeni koltukları onlara açılır, iyi bir ihtimam gösterilerek ağırlanır. Çünkü misafir için ‘’Tanrı misafiridir’’ derler. Bu sebeple misafirlerimizi en güzel şekilde ağırlamaya çalışırız. Sizler de benim yazıma geldiniz, misafirim sayılırsınız, arşivimden çıkarttığım en ihtişamlı koltuğum olan 19. yüzyıldan kalma bu koltuğa buyurunuz.
Koltuk deyip geçmeyin modeli Fransa Kralı XVI. Louis’in koltuğu ile aynı modeldir. Çift Bergere Koltuk diye geçer ama bence bu koltuk bizim müzayedeye Fransa’dan getirildi. Bir rivayete göre aslında Kral XVI. Louis marangozluğa meraklıymış, sürekli atölyede çeşitli eşyalar yaparmış. Hatta bir başka rivayette de Louis’in ülkeye krallık yapmak istemediği, halktan bir kişi olup marangozluk yapmak istediği belirtilmektedir. Kim bilir belki de bu koltukları kral Louis tasarlamıştır. Bu 19. yüzyıla ait olan koltuğu satın almak isterseniz fiyatı 3333 euro. Söylemeden geçmeyeyim, altın varaklı bir koltuk.
Osmanlı Devleti, 19. yüzyılda Batı ülkelerine özellikle Fransa’ya çok sayıda aydın göndermişti. Bu aydın kimseler Fransa’nın kalkınmışlık özelliklerini öğrenip ülkelerine dönüş yaparak uygulamak istiyorlardı. Birçok müzayede katalogunda 19. yüzyıla ait Fransız eşyası var. Muhtemelen sebebi de budur. Osmanlı aydınları Fransa’ya her gidişlerinde iki üç eşya getirmiş ve bu eşyalar bir şekilde günümüze kadar ulaşmıştı. Altın varaklı parçaların fiyatları 4000 eurodan başlarken, gümüş parçalar 1000 eurodan, porselen parçalar ise 2000 eurodan başlayan fiyatlar biçilmekteydi.
Örneğin iki yudumda içtiğimiz kahvelerimizi bu gümüş damgalı kahve fincanında içmek istersek sadece 1666 euro vermemiz gerekiyor. Bu gümüş kahve fincanı da Fransızlara ait, 19. yüzyıldan kalmış bir nadide parça olarak karşımıza çıkıyor. Bu arada söylememe gerek yok sanırım ama dış kabartmaları el işçiliği, oyma şeklinde yapılmış.
Hazır kahveden bahsetmişken, çay sevenleri de bu müzayededen mahrum bırakmamak adına konuyu hemen çay takımına getiriyorum. Yine 19. yüzyıla ait metal çay setimiz 130.000.000 euro. Üstelik bu fiyat başlangıç fiyatı, olası bir açık arttırmada fiyat üçe beşe katlanabilir gibi geliyor. Bu setin içerisinde metal tepsi, sütlük, çaydanlık, kahvedanlık ve şekerlik var. Ama bu setin içerisinde maalesef bir çay bardağı yok. Bu seti kullanarak çay demlerseniz kendinize bir çay bardağı almayı unutmayın.
Müzayede demişken tarihte ilk müzayedeler de Babil Medeniyeti’nde görülmüştür. Medeniyet dediysem de lafın gelişi, pek medeni oldukları söylenemez çünkü bu müzayedelerde köle yani insan satıyorlardı. Sanat müzayedeleri Roma İmparatorluğu döneminde görülse de Rönesans dönemine yani 16. yüzyıla kadar hiçbir topluluklarda sanat müzayedelerine rastlamıyoruz. Rönesans’ın etkileri tüm dünyaya yayılınca, toplumlar sanat ile tanışınca bu müzayedelere olan ilgi de ancak bu zamanda artmıştı. 1766 yılında Londra’da ilk gerçek sanat müzayedesi gerçekleşmişti. Burada çeşitli tablolar ve mobilyalar satılmıştı. Bu gösteriden sonra müzayedeler görsel şöleni olan, pahalı eğlence gösterilerine dönüşmeye başlamıştı. Teknolojinin fazlaca gelişmesinden müzayedeler de etkilenmiş ve günümüzde artık müzayedeler internet üzerinden çevrimiçi bir şekilde gerçekleşmektedir.