MEZOPOTAMYA’NIN IŞIĞINDA BİR ADALET ARAYIŞI
Siyasetin yoğun gündemi, koşuşturmacalar, özel haber çalışmaları derken bir süredir köşemde okurlarımdan ayrı kaldığımın farkındayım.
Bugün sevgili okurlarımla klasik aktüel-siyasi bir içerikle değil tarihi bir konuyla buluşuyorum.
Şimdi zihninizi serbest bırakın, derin bir nefesle ruhunuzu dinlendirin ve gözünüzde canlandırmaya başlayın şu sahneleri…
Mezopotamya’nın verimli toprakları ve Fırat ile Dicle Nehirlerinin arasındaki yaşam sahneleri… Nehirlerin üzerinde geçen tekneler, tarla işleyen çiftçiler ve ticaret yapan tüccarlar…
Babil, M.Ö. 18. yüzyıl…
Mezopotamya’nın kalbinde, bu topraklar tarih yazıyor. Ancak, tarih sadece zaferlerle değil, kurallarla şekillenir. Ve bir gün, Babil’de, adaletin yazılı hale geldiği bir an yaşandı.
Bu, dünyadaki ilk yazılı hukuk olacaktı.
Şu an tam karşınızda Kral Hammurabi’nin tahtta oturduğunu ve halkın önünde yasalarını duyurduğunu hayal edin.
Bir taş stel, Hammurabi’nin yasalarını yazmaya başlıyor bir yandan.
Hammurabi, Babil İmparatorluğu’nu yöneten bir kral olmanın ötesinde, adaletin ve düzenin simgesiydi. Halkın, savaşlardan ve karışıklıklardan sonra güven içinde yaşaması için yasaları yazılı hale getirdi.
Hammurabi, Babil halkı için adaletin temellerini atarken, aynı zamanda dünyaya hukukun ilk yazılı örneğini sunmuş oldu.
HAMMURABİ KANUNLARI: YASALARIN İNSANA DOKUNAN GÜCÜ
Hammurabi’nin en bilinen kanunları, “göze göz, dişe diş” ilkesini vurgular.
Örneğin, Kanun 8’de: “Eğer bir kişi bir diğerinin evini soyar ve hırsızlık yaparken yakalanırsa, o kişi öldürülür” denir.
Yine Kanun 196’da: “Bir kişi başka birinin gözünü kör ederse, o kişinin gözünü kör etmek gerekir” gibi dramatik cezalar yer alır.
Kanunların farklı suç türlerine göre nasıl uygulanacağı yine bu dönemde belirli bir ölçüt kazanır.
Bu yasalar, bir toplumun ne kadar büyük bir adaletsizlikle karşılaşabileceğini, ne kadar kısa sürede çökebileceğini ve bir o kadar da toplumu birbirine bağlayacak kuralların önemini anlatıyordu.
Aile Hukuku ve Kadın-Aile ilişkilerine dair örneklerinde olduğu Hammurabi Kanunları’nda; kadın haklarının korunması ve aile içi düzenin sağlanmasının da amaçlandığı görülmektedir.
Babil’deki büyük pazarlar, tüccarların mal alıp sattığı sahneleri düşünün şimdi de…
Ve Hammurabi’nin ticaret ilişkin kanunu…
Kanun 218: “Bir çiftçi eğer bir başkasının tarlasını sulayacaksa, bu tarla zarar görürse, çiftçi ona tazminat ödemelidir.”
Ticaretin, ekonomik büyümenin temel taşı olduğu bu dönemde, Hammurabi Kanunları da mal ve mülk güvenliğini sağlamak için önemli düzenlemeler getiriyordu.
Suçlular ve mağdurlar arasında adaletin nasıl sağlandığını gösteren bir sahne düşünün. “Göze göz, dişe diş” ilkesinin nasıl hayata geçtiğini…
Adalet, Hammurabi Kanunları’na göre, sadece suçlunun cezalandırılmasıyla değil, aynı zamanda suçun büyüklüğüne orantılı bir ceza verilmesiyle sağlanıyordu. Bu, adaletin sadece bir kavram değil, işleyen bir sistem de olduğunu gösteriyordu.
HAMMURABİ’NİN MİRASI
Hammurabi’nin yasaları, sadece Babil’de değil, tüm dünyada adalet anlayışının temellerini atmış ve bugüne kadar etkilerini sürdürmüştür. Yazılı hukuk, modern toplumların temelini atmış ve adaletin sağlanmasında kritik bir rol oynamıştır.
Ayrıca uzmanlar, Hammurabi Kanunları’nın özellikle Roma Hukuku, Yunan Hukuku ve İslam Hukuku gibi hukuk sistemlerini de etkilediğini savunmaktadır.
Ve böylece, insanlık tarihinde adaletin temelleri atılmıştır.
Ancak adaletin yolculuğu çok uzun soluklu bir yolculuktur insanlık için ve her dönemde insanların, toplumların adaleti keşfetmesi ve içselleştirmesi gerekir.
Hammurabi’nin kanunları, insanlık tarihinin ilk adalet anlayışını yansıtan bir taş levha olarak işte karşımızda!