Kıymetli okur! Yeniden veya ilk defa, hoş geldin!
Kabul edelim, başlık hepimizin hoşuna gitti. Benim de çok beğendiğim bir hikâye olduğu için bu başlığı tercih ettim.
Hikâye mi?
-Elbette öyle.
Hiç mümkün değil, dört kelimelik hikâye mi olurmuş canım?!!!
-Olur efendim, olur.
Tamam biz de bir edebiyatçı değiliz ama sen de bizi iyice cahil yaptın!!
Bu diyalog geçtiğimiz günlerde yakın bir arkadaşımla aramızda geçti. Konuşmamızın ilk yarım saati onu ikna edemedim. Sonunda bu başlığın bir hikâye olduğuna onu inandırdım. Şimdi sıra, bu konuyu sizlere açıklamama geldi.
Türk edebiyatında küçürek hikâye olarak geçen, dünya edebiyatında flash fiction, short- short story, anlık kurmaca adlarıyla bilinen küçük hikâye örnekleri; 1960’lı yıllardan sonra kaleme alınmaya başlamıştır. Başlıkta vermiş olduğum, Tarık Günersel’e ait olan “yüzdüğünü sanıyor, çölde sürünen” tam anlamıyla bir küçürek hikâye örneğidir.
Küçürek hikâyelere minimal hikâyeler de denmektedir. Küçürek hikâyeler uzun uzun kaleme alınmaz. Bilinen hikâyelerin aksine giriş, gelişme ve sonuca yer verilmez. Bu hikâyelerin başı, sonu her zaman eksik olur. Aslında bir noktada okur hikâyeye dâhil edilir. Hikâyenin başını, sonunu okuyucu kendi kafasında kurgular. Bu kapsamda küçürek hikâyeler okuyucuyu mutlu edebilir. Çünkü okuyucu aynı zamanda yazardır. Şimdi gelin, Ferit Edgü’nün Görünüş adlı küçürek hikâyesinin yazarı olalım.
-Çok mutlu bir insana benziyorsunuz, dedim.
Güleç yüzü daha güleçleşti.
-Ben mi? Mutlu mu? diye sordu.
-Evet, dedim. Mutluluğunuz yüzünüzden okunuyor.
-Ne garip, dedi. Annemi dün, karımı da bugün yitirdim.