Madalyonun İki Yüzü: Türkiye’nin Bölgesel Gücü ve Toplumsal Kırılganlıkları
Son yıllarda Türkiye, bölgesel ölçekte etkisini artıran ve kriz bölgelerinde oyun kurucu bir aktör olarak öne çıkan bir ülke konumuna geldi. Suriye’den Kafkasya’ya, Doğu Akdeniz’den Afrika’ya uzanan geniş bir coğrafyada yürütülen askeri, diplomatik ve ekonomik hamleler, Türkiye’yi çevresinde şekillenen yeni jeopolitik düzenin önemli bir parçası haline getirdi.
Ancak bu kazanımların sürdürülebilirliği ve kalıcı bir stratejik avantaja dönüşmesi, önemli bir jeopolitik mesele olarak karşımızda duruyor. Bu bağlamda, toplumsal yapının dayanıklılığı da jeopolitik kapasitenin ayrılmaz bir parçası olarak öne çıkıyor.
Suriye sahasında hâlâ girift bir durum sürse de Suriye devrimi Türkiye için stratejik bir zafer niteliği taşıdı. Esad’ın devrilmesi, bölgedeki dengelerin değişmesine ve yeni fırsatların doğmasına kapı araladı.
Eğer Suriye bütüncül bir devletleşme sürecini tamamlayabilir ve PKK ile yürütülen silah bırakma girişimleri başarıya ulaşırsa Türkiye uzun yıllar sonra güney sınırında istikrar ve barış ortamı yakalayabilir. Bu durum, Suriye ve Irak başta olmak üzere tüm bölgeyle iş birliği olanaklarını da önemli ölçüde genişletecektir.
Benzer şekilde Türk SİHA’larının “game changer” rolü, Dağlık Karabağ sorununda Azerbaycan’ın zaferini kolaylaştırarak Kafkasya’da yeni bir denklem ortaya çıkardı. Bu süreç, Ermenistan ile normalleşme getirdi. Bölgede Azerbaycan-Ermenistan-
Doğu Akdeniz’de ise enerji jeopolitiğinin yeniden şekillendiği bir dönemde, Türkiye’nin Libya müdahalesi kritik bir adım oldu. Deniz yetki alanları anlaşmaları, Türkiye’nin Akdeniz’deki enerji oyununda etkin bir konum kazanmasını sağladı. Sadece Libya değil, Türkiye’nin Afrika boynuzundaki varlığı, Etiyopya-Somali arabuluculuğu ve Afrika kıtasının genelinde artan diplomatik girişimler, Türkiye’yi Afrika’da da bir aktör olarak ortaya çıkarıyor.
Rusya-Ukrayna savaşında Ankara’nın izlediği dengeli politika ise Türkiye’yi hem Moskova hem Kiev ile temas kurabilen nadir ülkelerden biri haline getirdi. Diğer yandan, Trump sonrası dönemde Avrupa Birliği’nin yeni güvenlik mimarisi, Avrupa’nın Türkiye ile hiyerarşik bir ilişki kurma girişimlerini sınırlıyor. Bu durum, Türkiye’nin gelişen savunma sanayisi ve artan askeri kapasitesiyle birlikte değerlendirildiğinde, Avrupa ile daha stratejik bir ortaklık geliştirme yönünde yeni fırsatlar yaratıyor.
Tüm bu gelişmelerle, Türkiye’nin iktisadi ve askeri kapasitesinin ötesinde siyasi kazanımlar elde ettiği söylenebilir. Ancak bu kazanımlar aynı zamanda yeni risk ve tehditleri de beraberinde getiriyor.
Bu noktada, Türkiye’nin jeopolitik kapasitesinin taşıyıcı sütunlarını güçlendirmesi büyük önem taşıyor. Bu taşıyıcı sütunların temel unsurlardan biri de içerideki direnç kapasitesidir. Dışarıdaki kazanımların kalıcı ve anlamlı bir güç dönüşümüne evrilmesi, içerideki toplumsal ve kurumsal kırılganlıkların asgariye indirilmesiyle de yakından ilişkilidir.
Bu kırılganlıkların başında güvensizlik hali ve kamusal alanı oluşturan unsurlar arasındaki çok boyutlu bir güvensizlik paradoksu var. Çünkü bir yerde güven ve samimiyet krizi varsa orada ortak amacın gerçekleştirilmesinden bahsetmek güçleşiyor.
Birçok araştırma kamu kurumlarına olan güvenin azaldığına işaret ediyor. Toplumun belli bir kesimi için delüzyon halinden (gerçeklikle bağını kopararak ideolojik saiklerle yanlış olanı sarsılmaz bir şekilde savunma durumu) bahsetmek mümkün olmasına rağmen bu dezenformasyonla mücadele etmek ve toplumsal güveni inşa etmek devletin asli görevi.
Özellikle kriz, kaos ve savaş gibi olağanüstü dönemlerde kamu kurumlarına duyulan güvenin eksikliği, yönetim kapasitesini zayıflatıyor ve toplumsal çözülme riskini derinleştiriyor. Bu nedenle, devlet yetkililerinin sorumluluk bilinciyle hareket etmesi ve toplumsal bir güven inşasını bir kamu politikası haline getirmesi gerekiyor.
Diğer temel kırılganlık ise artan gelir eşitsizliği, yüksek enflasyon ve genç işsizliği gibi toplumsal yapıyı derinden etkileyen iktisadi sorunlar.
Son on yıldır Türkiye, çevresindeki krizlere, savaşlara ve pandemiye rağmen büyümeye devam ediyor. Birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeye kıyasla daha güçlü bir büyüme performansı sergiledi. GSYİH ve kişi başına milli gelir, bu yıl rekor seviyelere ulaştı.
Ne var ki bu büyüme, geniş toplumsal kesimler için somut bir refah artışına dönüşemiyor. Geniş toplum kesimleri için hissedilir bir refah artışı yaratmak yerine gelir uçurumlarını daha da derinleştiriyor.
En zengin %20’lik dilim toplam gelirin yarısına sahip durumda. En yüksek gelire sahip %10’un milli gelirden aldığı pay ise dünya ortalamasının üzerine çıktı. Bu tablo, ekonomik büyümenin adil bir gelir dağılımıyla desteklenmediğini açıkça ortaya koyuyor.
Dahası, bu durum toplumsal adalet algısında ciddi bir erozyona yol açıyor ve ortak bir gelecek tahayyülünü inşa etmeyi güçleştiriyor.
Bununla paralel olarak yüksek enflasyon, özellikle dar gelirli kesimlerin ve sabit ücretlilerin alım gücünü aşındırarak gelir eşitsizliğini daha da derinleştiriyor.
Kira ve gıda gibi temel ihtiyaçlar toplumun belli bir kesimi için bir mesele haline gelmeye başladı. TÜİK Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre, Türkiye’nin en önemli sorunu her üç kişiden biri için hayat pahalılığı.
Yüksek enflasyon, salt bir ekonomik bir olgunun ötesine geçerek toplumun sosyal yapısını, değerlerini ve davranış kalıplarını dönüştürüyor. Türkiye’de son beş yıldır yaşanan yüksek enflasyon toplumda bir anomiye sebep oluyor. Bu anomi haliyle bireylerin ekonomik ve sosyal belirsizlik duygusunu derinleşiyor.
Gelecek kaygısı, toplumun geniş kesimlerinde yaygın bir psikolojik yük haline gelirken dayanışma yerini bireysel çıkarların ön planda olduğu bir ahlaki tutuma bırakıyor.
İşsizlik ise yalnızca bir ekonomik sorun olmanın ötesinde görünmeyen bir güvenlik zafiyeti de oluşturuyor. Türkiye’de işsizlik oranı %8,6 iken zamana bağlı eksik istihdamla birlikte bu oran %22,5’e çıkıyor. Özellikle genç nüfusta tablo daha çarpıcı: Ne Eğitimde Ne İstihdamda olan gençlerin oranı %23. Neredeyse her dört gençten biri ne okuyor ne de çalışıyor. Bu durum, genç nüfusun bir kısmının suç ekonomisine sürüklenme, radikal gruplara yönelme veya toplumsal huzursuzluklara katılma riskini artırıyor.
İşsizliğin yol açtığı ekonomik kırılganlıklar ve refah kaybı, dış aktörlerin içerideki politik grupları ya da bireyleri manipüle etme olasılığını da artırıyor. Nitekim İran örneği, dış istihbarat servislerinin hedef odaklı cerrahi operasyonlar yürütebilmesinin toplumda ekonomik çaresizlik içinde yaşayan ve kolayca “satın alınabilir” hale gelen bireylerin varlığıyla ilişkili olduğunu gösteriyor.
Bir başka mesele, bölgesel sosyoekonomik gelişmişlik ve kalkınma farklılıkları. Bir ülkede bir bölgenin ekonomisi diğerinin dört katı büyüklüğündeyse ve devletin sağladığı eğitim, sağlık, hukuk gibi temel hizmetler ülke ortalamasının altında kalıyorsa, orada bir yapısal eşitsizlik ve sosyal adalet sorunundan söz edilebilir.
Son 10-15 yılda Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde kamu hizmetlerine ilişkin birçok sosyal gösterge (örneğin derslik başına düşen öğrenci sayısı, bin kişi başına düşen hekim sayısı) önemli ölçüde iyileşti; eğitim düzeyinde sıçrama yaşandı.
Ancak buna rağmen, bu bölgeler hâlâ sosyoekonomik olarak dezavantajlı, nüfusuna oranla en fazla göç veren ve iktisadi olarak en az gelişmiş bölgeler olmaya devam ediyor. Bu nedenle toplumsal adalet duygusunun yerleşmesi ve Türkiye’nin daha dengeli bir kalkınma modeli benimsemesi için bu alanlarda bir dönüşüm sağlanması gerekiyor.
Tüm bu kırılganlıklar göz önüne alındığında, Türkiye bölgesinde güçlü bir jeopolitik aktör olarak yükselmeye devam edebilmek için içeride toplumsal adaleti, güveni, sosyal refahı güçlendirmeli ve ekonomik istikrarı sağlamalı.
Bu unsurlar, bir ülkenin dış politikadaki etkinliğinin kalıcılığı ve derinliği açısından da belirleyici bir rol oynayabilir. Ortak bir amaç etrafında birleşebilen dirençli bir toplumsal yapı, gelecekte karşılaşılabilecek her türlü risk ve kriz ortamında daha istikrarlı bir dış politika yürütülmesine olanak tanıyacaktır.
Enes Koru, Rapor Bülteni ( https://www.patreon.com/raporbulteni?utm_medium=unknown&utm_source=join_link&utm_campaign=creatorshare_creator&utm_content=copyLink )