KAHVE FİNCANINDAKİ SIR: OSMANLI’NIN GİZLİ CASUSLARI
Kıymetli okurlarım,
Bir sabah 17. yüzyılın ortalarında Venedik’te uyandığınızı hayal edin. Sisli sokaklardan birinde buram buram kahve kokusu geliyor burnunuza. Daha önce böyle bir kokuya rastlamamışsınız. Merakla ilerliyorsunuz ve karşınıza bir dükkân çıkıyor. Dükkânın üzerindeki tabelada ‘’Coffee Ottoman’’ yazıyor yani Osmanlı kahvesi…
Merak ediyorsunuz ve içeri giriyorsunuz. Bir Osmanlı tüccarı, kibar bir şekilde sizi selamlıyor. Size küçük fincanda siyah bir içecek ikram ediyor. Tadı biraz acı ama etkileyici. Sohbet başlıyor. Kahveden, devletten, halkın durumundan, siyasetten konuşuluyor. Ancak bir gariplik var. Kahveci sanki verilen siparişleri değil de sanki insanların birbiri ile konuştuğu diğer konuları dinliyor ve önemsiyor.
İşte o kahveci aslında Osmanlı istihbaratının bir ajanı. Evet, yanlış duymadınız: 17. yüzyılın baristaları özellikle Batılı devletlerin bünyesindeki kahveciler aslında Osmanlı ajanı idi. bu kişiler başta Venedik olmak üzere Londra, Paris gibi birçok bölgede kahve dükkanı açıp devlet ile ilgili bilgileri İstanbul’a söylüyorlardı. Osmanlı Devleti bu ajanlar için genellikle Ermeni, Yahudi ya da Levanten tüccarları tercih ediyordu. Çünkü bu insanlar çok dilli, çok kültürlü ve çok çevreliydi. Kimin nerede ne konuştuğunu anında anlayabiliyor, fark edilmeden bilgi toplayabiliyordu. Kısacası, Osmanlı Devleti Avrupalılara kahve ikram ediyor karşılığında da istihbarat alıyordu.
Peki, bugün sizler Espressolab veya Arabica’da sıranızı beklerken, yan masada biri bilgisayarında ne yazıyor, fark ediyor musunuz? Ya da çalışırken kahve molası verdiğinizde muhabbet ederken çevrenizde kimler var? Belki de hala günümüzde de kahve bir ‘’konuşturma aracı’’ olabilir kim bilir?